Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

ancak

listen to the pronunciation of ancak
التركية - الإنجليزية
hardly

However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian. - Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez.

We had hardly arrived when Lucy started crying to go home. - Lucy eve gitmek için ağlamaya başladığında, ancak varmıştık.

barely

Tom can barely pay his rent. - Tom ancak kirasını ödeyebiliyor.

We have barely enough bread for breakfast. - Ancak sabah kahvaltısı için yeterli ekmeğimiz var.

but

He used to eat out every day, but now he can't afford it. - O her gün, dışarıda yemek yerdi, ancak şimdi buna gücü yetmiyor.

It takes eight hours to fly from Zurich to Boston, but only six for the return trip. - Zürih'ten Boston'a uçmak sekiz saat sürer, ancak dönüş için sadece altı.

solely
however

She bought him a dog. However, he was allergic to dogs, so they had to give it away. - Ona bir köpek aldı. Ancak, o köpeklere alerjisi vardı, bu yüzden birine vermek zorunda kaldı.

However, the quantity was not correct. - Ancak, miktar doğru değildi.

nevertheless
only

Only Tom would have the guts to do that kind of thing. - O tür bir şeyi yapmaya ancak Tom'un cesareti vardı.

Tom has only himself to blame. - Tom ancak kendini suçlayabilir.

on the other hand
yet

The country is divided, yet there are mountains and rivers. - Ülke bölünür ancak dağlar ve ırmaklar vardır.

God, please give me chastity and continence, but not yet. - Tanrım, bana iffet ve ölçülülük ver, ancak henüz değil.

as late as
nothing else
by the skin of the one's teeth
sole

A lion is certainly much stronger than a sole hyena but there were three times as many hyenas there as lions. - Bir aslan kesinlikle tek sırtlandan çok daha güçlüdür ancak orada aslanların üç katı kadar fazla sırtlan vardı.

hard

Tom tried hard, but failed. - Tom çok çalıştı, ancak başarısız oldu.

I know it's hard to find the time, but could you proofread this for me before next Monday? - Zaman bulmanın zor olduğunu biliyorum, ancak önümüzdeki Pazartesi gününden önce benim için bunu düzeltebilir misin?

provided
providing
skin
save that
but, on the other hand, however
(Hukuk) save
just

Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit. - Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.

Tom wanted to be just friends. However, Mary wanted much more. - Tom sadece arkadaş olmak istedi. Ancak, Mary çok daha fazlasını istedi.

scarcely
merely
hardly, barely, only, merely, just; but, however
just, hardly, barely
only, not until
only, solely, merely
purely
but that
mere

We're not gods, but mere men. - Bizler tanrılar değiliz, ancak katıksız insanlarız.

ancak algılanabilen fark
(Bilgisayar) just discernible difference
ancak ara sıra iyi olan
spotty
ancak masrafını karşılamak
break even
ancak ufak bir grupça bilinen
esoteric
ancak yer yer iyi olan
spotty
ancak bu tarihten itibaren işlemeye başlar
(Hukuk) (sadece) to run only from this date
ancak farkedilebilir fark
(Pisikoloji, Ruhbilim) just-noticeable difference
ancak geçmek (dar bir yerden)
skin through
ancak ölüm çıkar
(Argo) over my dead body
ancak ve ancak
(Matematik) if and only if
ancak ve ancak
if and only
evliyim ancak müsaitim
(Argo) mba (married but available)
التركية - التركية
"Lâkin", "ama", "yalnız" gibi bir düşünceye karşıt ikinci bir düşünceyi anlatır
Yalnız, sadece" gibi sınırlama anlatır: "Hasan, bu sefer kendisine ancak seyyar tuluatçıların arasında bir yer bulabildi."- O. C. Kaygılı. "Olsa olsa", "en çok", "daha çok", "güçlükle" gibi, bir şeyin daha çoğunun, ilerisinin olmadığını gösterir. "Lakin", "ama", "yalnız" gibi bir düşünceye karşıt ikinci bir düşünceyi anlatır: "Bu büyüklük değil, ancak mertçe bir davranıştır."- N. Araz
"Yalnız, sadece" gibi sınırlama anlatır
"Olsa olsa", "en çok", "daha çok", "güçlükle" gibi, bir şeyin daha çoğunun, ilerisinin olmadığını gösterir
En erken: "Sinema, ancak saat yarımda bitmişti."- P. Safa
En erken
olsa olsa
ancak
المفضلات