(O) oğlunu endişeyle bekledi.
- He waited for his son with anxiety.
Tom endişesini saklamaya çalıştı.
- Tom tried to hide his anxiety.
Göç ile ilgili kaygı Büyük Britanya'nın Avrupa birliğinden ayrılmak için oy verme nedenlerinden biridir.
- Anxiety about immigration is one of the reasons why Great Britain voted to leave the European Union.
Mutluluk sık sık kaygı ile kesildi.
- The bliss was often interrupted by anxiety.
Tom sosyal anksiyeteden acı çekiyor.
- Tom suffers from social anxiety.
Bir anksiyete krizi geçirdim.
- I had an anxiety attack.
Onun korkusu neredeyse onu çılgına çevirdi.
- Her anxiety almost drove her wild.
Çocuk bunaltıdan hasta oldu.
- The boy got sick from anxiety.
But the other, because he's been immersed in arguments, gives the appearance of harbouring considerable anxiety and suspicion that he's ignorant of those matters he presents himself to others as an expert on.