an unfortunate occurrence

listen to the pronunciation of an unfortunate occurrence
الإنجليزية - التركية

تعريف an unfortunate occurrence في الإنجليزية التركية القاموس.

blow
{f} kaçırmak (fırsat)
blow
(rüzgar) esmek
blow
çalınmak
blow
düşmek
blow
yanmak
blow
çabuk çabuk solumak
blow
sürüklemek
blow
(sigorta/vb.) atmak
blow
üf

Rose hava kabarcıkları üflüyordu. - Rose was blowing bubbles.

Kız kabarcıkları üflüyor. - The girl is blowing bubbles.

blow
{f} uçurmak
blow
{f} uçurmak; uçmak: The wind has blown off the chimney cowl. Rüzgâr bacanın külahını uçurdu
blow
{i} yumruk

Bizi yumruk yumruğa getiren neydi? - What made us come to blows?

Tom, Noel yemeğinde ofisteki bir arkadaşı ile yumruk yumruğa girdi. - Tom came to blows with a colleague at the office Christmas lunch.

blow
{i} şanssızlık
blow
{f} su fışkırtmak (balina)
blow
{f} soluk soluğa kalmak
blow
{f} çarçur etmek (Argo)
blow
{i} şok

Bu beni hâlâ şok ediyor. - It still blows my mind.

blow
öttürmek
blow
{f} patlamak
الإنجليزية - الإنجليزية
blow
an unfortunate occurrence

    الواصلة

    an un·for·tu·nate oc·cur·rence

    التركية النطق

    ın ınfôrçunıt ıkırıns

    النطق

    /ən ənˈfôrʧo͞onət əˈkərəns/ /ən ənˈfɔːrʧuːnət əˈkɜrəns/
المفضلات