Birini tanıyorum da ötekini değil.
- I know one of them but not the other.
Öteki takım bizi hafife aldı.
- The other team took us lightly.
Başkalarını rahatsız ettiklerini öğrendiklerinde yüksek sesle konuşuyorlardı..
- They are talking loudly when they know they are disturbing others.
Başkalarıyla konuşurken, kollarınız çaprazlama bağlı şekilde onu yapıyorsunuz.
- When you talk to others, you're doing it with your arms crossed.
Bizim iki kedimiz var, biri beyaz, diğeri siyahtır.
- We have two cats; one is white, and the other is black.
Bir el diğerini yıkar.
- One hand washes the other.
Başkasının senin yerine düşünmesini bekleme!
- Don't expect others to think for you!
Tom'dan başkasının bunu almayı istemesi pek olası değil.
- It's unlikely that anyone other than Tom would be interested in buying this.
O kitabı bana verme. Bana diğerini ver.
- Don't give me that book. Give me the other one.
Bu otel diğerinden daha iyi.
- This hotel is better than the other one.
Geçen gün bahsettiğim araba bu.
- This is the car I spoke of the other day.
Geçen gün kameramı kaybettim.
- I lost my camera the other day.
Tom'tan başka kimsenin onu yaptığını hiç görmedim.
- I've never seen anyone other than Tom do that.
Prenses ve İrlandalı birbirini tanıyordu ve evlilerdi ve bir yıl bir gün süren büyük bir düğün yapmışlardı.
- The Princess and the Irishman recognised each other, and were married, and had a great wedding that lasted for a year and a day.
Berberler binlerce yıldır yaşıyor ve başkaları bir gün bile hayatta kalamadı.
- The Berbers have lived for thousands of years where others could not survive even one day.
Bundan başka herhangi bir şey yapma.
- Don't do anything other than this.
Bundan başka boyutlarda var mı?
- Do you have this in other sizes?
I'm afraid little Robbie does not always play well with others.
... MR. ROMNEY: Let me mention the other one. Let's talk the ' ...