Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.
- Only a few people showed up on time.
Partide yalnızca altı kişi vardı.
- Only six people were present at the party.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
- The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
- Walking from the station to the house takes only five minutes.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
- The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.
- Only a few people showed up on time.
Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.
- AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
Sen onun biricik arkadaşıydın.
- You were his only friend.
O, biricik oğlunu gömdü.
- She has buried her only son.
Bir tek geleceğe şu inananlar, o ana inanır.
- Only those who believe in the future believe in the present.
Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
- A unicycle has only one wheel.
Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır.
- However, only the human community has verbal languages as a means of communication.
Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.
- Only after a long dispute did they come to a conclusion.
Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla.
- I accept, but only under one condition.
İstasyona aceleyle gittik, ama treni kaçırdık.
- We hurried to the station only to miss the train.
Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.
- If only I had studied harder for the exam.
Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu.
- Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.