Tom ve Mike ortak arkadaşları sayesinde arkadaş oldular.
- Tom and Mike became acquainted through their mutual friends.
Ortak bir arkadaşımız var.
- We have a mutual friend.
Biz karşılıklı ödünlerle sorunu çözdük.
- We solved the problem by mutual concessions.
İki ülke arasında kültürel değişim devam ederken, onların karşılıklı anlayışı daha da derinleşti.
- As cultural exchange continued between the two countries, their mutual understanding became even deeper.
Müşterek bir sorunu tartışmak için seni buraya çağırdım.
- I've asked you here to discuss a mutual problem.