Esperanto, dünyayla kucaklaşmamızı sağlıyor.
- Esperanto allows us to embrace the world.
Tom evrak çantasından bir klipsli kağıt altlığı çıkardı.
- Tom took a clipboard out of his briefcase.
Onu benimsememiz gerekir.
- We should embrace that.
Küçük çocuk köpeğini kucakladı.
- The little boy embraced his dog.
Yerleşimciler Hıristiyan dinini kucakladı.
- The settlers embraced the Christian religion.
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
Linda, Dan'ın onu sıkıca kucaklamasını istedi.
- Linda asked Dan to embrace her tightly.
Tom Mary'ye klipsli kağıt altlığını uzattı.
- Tom handed Mary the clipboard.
Tom evrak çantasından bir klipsli kağıt altlığı çıkardı.
- Tom took a clipboard out of his briefcase.
... But if we embrace different narrative forms, different ...
... them, I chose to embrace and understand why ...