Tom gerçekliğin değişmiş algısından acı çekmiyor. O onun tadını çıkarıyor.
- Tom isn't suffering from an altered perception of reality. He's enjoying it.
O tamamen değişmiş bir gerçeklik içinde yaşıyor.
- He lives in a completely altered reality.
O, saçını yapma tarzını değiştirdi.
- She has altered the way she does her hair.
Eski kıyafetlerini daha modaya uygun hale getirmek için değiştirdi.
- She altered her old clothes to make them look more fashionable.
Yeterli paramız olmadığı için planlarımızı değiştirmek zorundaydık.
- We had to alter our plans because we didn't have enough money.
Senin her fikrini değiştirdiğin zaman planlarımı değiştirmekten usandım.
- I'm tired of altering my plans every time you change your mind.
O, planlarını değiştirdi.
- She altered her plans.
Elbisesini tek başına değiştirmek zorunda kaldı.
- She had to alter her dress by herself.
... subtly altered, turned off, or turned on to do bad things. Today, those peripherals might ...