Dedikoduyu tüm kasabaya yaydı.
- She spread the gossip all over the town.
O, tüm dünyayı gezdi.
- She traveled all over the world.
Standart İngilizce dediğimiz şey sadece bütün dünyada konuşulan birçok lehçeden biridir.
- What we call 'Standard English' is only one of the many dialects spoken all over the world.
Bütün dünyada barış vardı.
- There was peace all over the world.