He's accustomed to traveling.
- O, seyahat etmeye alışkındır.
Tom was accustomed to being on his own.
- Tom yalnız başına olmaya alışkındı.
She is used to living alone.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
I'm used to keeping early hours.
- Erken kalkmaya alışkınım.
I'm used to keeping early hours.
- Erken kalkmaya alışkınım.
He is used to walking long distances.
- O uzun mesafe yürümeye alışkın.
We're used to not being home.
- Biz evde olmaya alışkın değiliz.
She is accustomed to doing her homework before dinner.
- O, ev ödevini akşam yemeğinden önce yapmaya alışkındır.
I'm accustomed to getting up early.
- Erken kalkmaya alışkınım.
Tom is accustomed to calling up girls on the telephone.
- Tom telefonda kızları aramaya alışkındır.