alışık

listen to the pronunciation of alışık
التركية - الإنجليزية
be used to
accustomed

He was not accustomed to sleeping alone. - Yalnız yatmaya alışık değildi.

My mother is not accustomed to hard work. - Annem zor işe alışık değildir.

familiar
accustomed (to), used (to)
used to

I'm not used to making speeches in public. - Herkesin önünde konuşmalar yapmaya alışık değilim.

Tom isn't used to walking barefooted. - Tom yalın ayak yürümeye alışık değildir.

used (to)
practice
used

I'm not used to making speeches in public. - Herkesin önünde konuşmalar yapmaya alışık değilim.

Soldiers are used to danger. - Askerler tehlikeye alışıktırlar.

alışık olmak
to be used to
alışık olmayan
unfamiliar
alışık olmak
be used to doing
alışık olmayan
unused to
alışık olmak
used to
alışık olmak
be used to
alışık olmak
get accustomed
التركية - التركية
Herhangi bir duruma alışmış olan
Herhangi bir duruma alışmış olan: "Merdivenden gayet zarif ve alışık bir eda ile çıkmaya hazırlandığı belliydi."- R. H. Karay
alışık
المفضلات