alışık

listen to the pronunciation of alışık
التركية - الإنجليزية
be used to
accustomed

I am not accustomed to speaking in public. - Ben herkesin önünde konuşmaya alışık değilim.

Tom is accustomed to working outside. - Tom dışarıda çalışmaya alışıktır.

familiar
accustomed (to), used (to)
used to

Tom isn't used to walking barefooted. - Tom yalın ayak yürümeye alışık değildir.

Mr Kaifu is used to making speeches in public. - Bay Kaifu halka açık konuşmalar yapmaya alışıktır.

used (to)
practice
used

I'm not used to this heat. - Bu ısıya alışık değilim.

Soldiers are used to danger. - Askerler tehlikeye alışıktırlar.

alışık olmak
to be used to
alışık olmayan
unfamiliar
alışık olmak
be used to doing
alışık olmayan
unused to
alışık olmak
used to
alışık olmak
be used to
alışık olmak
get accustomed
التركية - التركية
Herhangi bir duruma alışmış olan
Herhangi bir duruma alışmış olan: "Merdivenden gayet zarif ve alışık bir eda ile çıkmaya hazırlandığı belliydi."- R. H. Karay
alışık
المفضلات