تعريف aiming في الإنجليزية التركية القاموس.
- (Askeri) NİŞAN; NİŞAN ALMA: Bak "aim"
- nişanlama
- aim
- hedeflemek
Sadece şöhreti hedeflemek yanlıştır.
- It is wrong to aim at fame only.
- aim
- amaç
O bir aktrist olmayı amaçladı.
- She aimed to become an actress.
Biz her zaman servis kalitesinde iyileştirmeyi amaçlıyoruz.
- We are always aiming at improving the quality of service.
- aim
- hedef
Barack Obama, nükleer silahlarla ilgili uluslararası bir yasaklamayı hedefliyor, fakat tüm savaşlarda onlara karşı değil.
- Barack Obama is aiming for an international ban on nuclear weapons, but is not against them in all wars.
Ülke ithalatını azaltmayı hedefliyor.
- The country is aiming at decreasing its imports.
- aiming circle
- nişan dairesi
- aiming point
- nişan noktası
- aiming beam
- nisan alma işini
- aiming for
- matuf için
- aiming point
- nisan noktası
- aiming symbol
- matuf sembolü
- aiming circle
- (Askeri) NİŞAN DAİRESİ: Yükseklik ve yan açılarını ölçen alet. Manyetik semtin tespit edilip okunması için alete bir de manyetik gösterge ilave edilmiştir. Nişan dairesi; yer ölçmesinde ve topçu ve makinalı tüfek atışlarında benzeri işlerde kullanılır
- aiming device
- (Askeri) NİŞAN KONTROL ALETİ: Bir nişangahın nişan hattını düzeltmek için silahın üzerine takılan özel bir alet. Nişan kontrol aleti, nişan eğitiminde, öğretmenin nişan hattındaki hataları bulması için kullanılır
- aiming disk
- (Askeri) NİŞAN KEPÇESİ: Sapı, ruhlusu ve merkezinde küçük bir deliği bulunan, boyanmış teneke, düz mukavva parçası veya başka bir maddeden yapılmış, daire şeklinde alet. Nişan kepçesi, tevcih ve nişan eğitiminde kullanılır
- aiming error
- (Askeri) NİŞAN HATASI: Füzecilikte; boylam, enlem, mesafe, sürat, atmosfere dönüş sapması veya benzeri konularda yanlış hesaptan doğan bir hata
- aiming group
- (Askeri) NİŞAN ÜÇGENİ: Bir askerin bir silahı doğru tevcih edebilme kabiliyetini ölçmek için, bir yüzeyde, kurşun kalemle yapılmış bir takım işaretlerin meydana getirdiği grup şekli; Nişan üçgeni
- aiming light
- (Askeri) NİŞAN ŞAHSI FENERİ; NİŞAN ÇUBUĞU FENERİ: Bir nişan noktası olarak kullanılan ışık. Ayrıca bakınız: "aiming post light", "aiming post lamp"
- aiming point
- (Askeri) NİŞAN NOKTASI: Bir bombardımancı veya pilotun bomba, roket, mayın veya torpidoyu bırakacağı noktayı tayin için faydalandığı nokta
- aiming point offset
- (Askeri) (ANGLE) NİŞAN NOKTASI AÇISI: Silahtan nişan noktasına giden hat ile, gözetleme yerinden nişan noktasına giden hat arasındaki açı
- aiming post
- (Askeri) NİŞAN ŞAHISI, NİŞAN ÇUBUĞU: Bir silahta nişan noktası olarak kullanılan çizgili çubuk. Buna "aiming stake" de denir
- aiming post lamp
- (Askeri) NİŞAN ŞAHISI FENERİ, NİŞAN ÇUBUĞU FENERİ: Gece ölçmelerinde veya gece atışlarında bir nişan şahısı veya çubuğunun üzerine takılan ve nişan noktası olarak kullanılan fener. Buna "aiming light" veya "aiming post light" da denir
- aiming post light
- (Askeri) NİŞAN ŞAHISI FENERİ, NİŞAN ÇUBUĞU FENERİ: Bak. "aiming post lamp"
- aiming post sleeve
- (Askeri) NİŞAN ŞAHISI GÖMLEĞİ: Yere dikilecek düz bir çubuğa geçirildiği zaman bir nişan şahısı manzarası veren ve bu maksatla kullanılan üzeri çizgili boru şeklinde kılıf
- aiming sight
- (Askeri) nişan dürbünü
- aiming silhouette
- (Askeri) EĞİTİM VE MUHAREBE ATIŞ HEDEFİ: Ayakta, çökmüş, yatmış vaziyette ve genellikle, insan şeklinde hedef. Bu gibi hedefler, daha çok hafif ateşli silahlarla yapılan tatbikatlarda kullanılır
- aiming stake
- (Askeri) NİŞAN ŞAHISI, NİŞAN ÇUBUĞU: Bak. "aiming post"
- aim
- gaye
- aim
- {i} ideal
- aim
- {i} hedefleme
Sadece şöhreti hedeflemek yanlıştır.
- It is wrong to aim at fame only.
- aim
- {i} nişan alma
Silahımla bir ayıya asla nişan almadım.
- I have never aimed at a bear with my rifle.
- aim
- doğrultmak
- aim
- nişan almak
- aim
- {i} erek
- aim
- nisan almak
- aim
- amaçlamak
Onlar toplumlarda huzursuzluk çıkarmayı amaçlamaktadır.
- They aim to stir unease in societies.
Eğitim potansiyel yeteneklerini geliştirmeyi amaçlamaktadır.
- Education aims to develop potential abilities.
- aim
- {f} hedefle
Hedeflerimizi her zaman yüksek tutmalıyız.
- We must always aim high.
Sadece şöhreti hedeflemek yanlıştır.
- It is wrong to aim at fame only.
- aim
- hedef almak
- aim
- hedef alma
- aim
- (~at) nişan almak
- aim
- {f} yöneltmek
- aim
- nişan tahtası
- aim
- (Askeri) NİŞAN ALMAK: Herhangi bir silah, mermi, bomba vesaireyi, hedefe isabet edecek şekilde tevcih etmek
- aim
- {i} maksat
- aim
- nişan/hedef
- aim
- aim hedefle/nişan al
- aim
- aimless gayesiz
- aim
- maksatsız
- aim
- emel
- aim
- amaçla
Biz tüm amaçlarımıza ulaştık.
- We have achieved all our aims.
Eğitim potansiyel yeteneklerini geliştirmeyi amaçlamaktadır.
- Education aims to develop potential abilities.
- aim
- take aim nişan almak
- aim
- {i} niyet
- aim
- hedef yönü
- aim
- {f} çalışmak ( e)
- aim
- {f} kastetmek
- aim
- {f} fırlatmak (füze)
- aim
- hedefsiz
- aim
- {f} niyet etmek
- auxiliary aiming point
- (Askeri) YARDIMCI NİŞAN NOKTASI: Görünmeyen bir hedefe bir silahı tevcih etmek için kullanılan nokta veya cisim
- distant aiming point
- (Askeri) UZAK NİŞAN NOKTASI
- gun sight aiming point camera
- (Askeri) SİNEMİTRALYÖZ: Uçaklarda sabit veya döner bir silahın tevcih aleti civarına yerleştirilmiş küçük film makinası. Bu makina, muharebede ateşin menzilini ve sıhhatini kontrola yarar
- initial aiming point
- (Askeri) İLK TEVCİH NOKTASI: Muhtelif hedef istikametlerinin açılarını ölçecek bir müracaat hattı (reference line) tesis etmek üzere, silahın tevcih edildiği nokta. Bu müracaat hattından hedef istikametini gösteren nişan noktalarının istikameti tayin edilir. Bu tevcih usulü, görmeyerek nişan almada (indirect laying) kullanılır