تعريف affirmative في الإنجليزية التركية القاموس.
- olumlu
Tom olumlu cevap verdi.
- Tom answered in the affirmative.
Tom olumlu olarak başını salladı.
- Tom nodded affirmatively.
- (Felsefe) evetleyici
- olumlayıcı
- (Kanun) müsbet
- (isim) olumlu cevap
- olumlu cevap a decided affirmative kuvvetli ve olumlu karar
- in the affirmative ispat ve tasdik anlamında
- {s} doğrulayıcı
- {s} doğrulayan
- tasdik edilen
- {i} olumlu cevap
Tom olumlu cevap verdi.
- Tom answered in the affirmative.
- kesin
- (Kanun) tasdik eden kişi
- positive
- pozitif
Rönesans ile skolastik düşünce yerini pozitif düşünceye bırakmıştır.
- With Renaissance, scholastic ideas gave place to positive ideas.
Protonlar pozitif, elektronlar negatif yüke sahiptir ve nötronların yükü yoktur.
- Protons have a positive charge, electrons have a negative charge, and neutrons have no charge.
- affirm
- doğrulamak
- affirmative action
- (Pisikoloji, Ruhbilim,Politika, Siyaset) olumlayıcı eylem
- affirmative defense
- (Kanun) karşı cevap layihası
- affirmative defense
- (Kanun) karşı ispat layihası
- affirmative vote
- (Ticaret) müspet oy
- affirmative sentence
- olumlu tümce
- affirmative sentence
- olumlu cümle
- affirmative action
- Pozitif ayrımcılık
- affirmative conflict of venue
- (Kanun) yetkide icabı ihtilaf
- affirmative conflict of venue
- (Kanun) olumlu yetki uyuşmazlığı
- affirmative flag
- (Askeri) evet sancağı
- affirmative reply
- (Politika, Siyaset) onaylayıcı yanıt
- affirm
- {f} iddia etmek
- affirm
- {f} ileri sürmek
- affirm
- beyan etmek
- affirm
- bildirmek
- affirm
- {f} söylemek
- affirm
- olumlamak
- affirm
- söz vermek
- affirm
- tekrarlamak
- affirmative action
- (Politika, Siyaset) olumlu eylem
- positive
- faydalı
- positive
- (Matematik) artı nicelik
- positive
- zait
- positive
- (Matematik) sıfırdan büyük nicelik
- affirm
- tekrar söylemek
- affirm
- doğrula
Onun masum olduğunu doğruladım.
- I affirmed that he was innocent.
Kazayı gördüğünü doğruladı.
- He affirmed that he saw the crash.
- affirmatively
- doğrulayarak
- positive
- hastalık belirtisi gösteren
- positive
- emin
Tom Mary'nin sahip olduğu kameranın onunki olduğundan emindi ama değildi.
- Tom was positive that the camera Mary had was his, but it wasn't.
Onun bitirdiğinden eminim.
- I am positive that he has finished.
- answer in the affirmative
- olumlu cevap vermek
- a decided affirmative
- kuvvetli ve olumlu karar
- affirm
- demek
- affirm
- tasvip etmek affirmable iddia olunabilir
- affirm
- {f} doğrulamak, tasdik etmek
- affirm
- bildir
- affirm
- ispat etmek
- affirm
- {f} onaylamak
- affirmatively
- onaylayarak
- affirmatively
- olumlu olarak
Tom olumlu olarak başını salladı.
- Tom nodded affirmatively.
- answer the affirmative
- olumlu cevap vermek
- in the affirmative
- onaylayarak
- in the affirmative
- olumlu olarak
- positive
- (isim) pozitif, olumlu derece, kesin şey, pozitif görüntü (film)
- positive
- elek
Pozitron bir elektrona benzeyen küçük bir parçacıktır fakat pozitif elektrik yüklüdür.
- A positron is a small particle similar to an electron, but with a positive electric charge.
Negatif elektronlar pozitif elektronlar çekerler.
- Negative electrons attract positive electrons.
- positive
- olumlu, artı
- positive
- {s} tam
- positive
- foto
- positive
- {s} mutlâk
- positive
- {s} belirgin
- positive
- sarih
- positive
- {s} kesin, mutlak: positive proof kesin delil
- positive
- vazıh
- positive
- {s} dogmatik
- positive
- {s} gerçek: a positive
- reply in the affirmative
- olumlu yanıt vermek