Olay onun geleceğini etkiledi.
- The event affected his future.
Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
- Most living creatures in the sea are affected by pollution.
Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
- His speech deeply affected the audience.
Endişe onun sağlığını etkiledi.
- Worry affected his health.
Onun duyguları ile oyun oynama.
- Don't toy with her affections.
O, çocukları için sıcak duygusal yakınlık gösteriyor.
- He shows warm affection for his children.
Alzheimer hastalığı tüm dünyada yaklaşık 50 milyon insanı etkilemektedir.
- Alzheimer's disease affects nearly 50 million people around the world.
Suriye'deki istikrarsız güvenlik durumu Türkiye'yi de etkilemektedir.
- The unstable security situation in Syria also affects Turkey.
He was deeply affected by the themes in the play.
A young gentlewoman in Basil was married to an ancient man against her will, whom she could not affect; she was continually melancholy, and pined away for grief .
I try not to let my emotions influence my decisions.
- I try not to let my emotions affect my decisions.