تعريف actions في الإنجليزية التركية القاموس.
- amal
- faaliyetler
- eylemler
- action
- eylem
Meksika ordusu eylem tehdidinde bulundu.
- The Mexican army threatened action.
Avukat eylemin rotasını belirledi.
- The lawyer determined his course of action.
- Actions speak louder than voice
- (Atasözü) Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz
- actions speak louder than voice
- (deyim) Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz
- actions speak louder than words
- (Atasözü) Kişinin işi sözünden daha önemlidir. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz
- actions speak louder than words
- aynası iştir kişinin lafa bakılmaz
- actions and defenses
- davalar ve savunmalar
- actions and defenses
- (Kanun) dava ve savunma
- actions in rem
- ayni davalar
- actions on contact
- (Askeri) temasta harekat tarzı
- actions on target
- (Askeri) hedefteki harekat tarzı
- actions speak louder than words
- (deyim) atasozu- kisinin isi sozunden daha onemlidir ayinesi istir kisinin lafina bakilmaz
- actions strength
- (Askeri) FİİLİ KUVVE: Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nca yapılan işlemler (emir ve yönetmelikler, personel tahsis belgeleri vesaire) ile tespit edilen ve belirli birliklerdeki (teşkilat ve malzeme kadrosu) personel sayısı ile Kara Kuvvetleri Komutanlığı prensip ve eğilimlerine istinat eden daimi kadro dışı personele ait kuruluş dışı birlik kadrolarını ihtiva eden kuvveler. Bu kuvveler, teşkil ve personelin yürürlükteki fiili kuvvesini gösterir ve teşkilat ve konuş şeması (troop program) ile birlik personel listesinde (troop list) tespit edilen işler için gerekli esasları içine alır
- action
- {i} etki
Hareketlerinin neden olduğu etkileri anladığını sanmıyorum.
- I don't think you understand the repercussions your actions have caused.
Hükümetin etkinlikleri dünya çapında kınandı.
- The government's actions were condemned worldwide.
- action
- aksiyon
- action
- etkileme
- action
- {i} çarpışma
- action
- is
- action
- inandırıcı
- action
- (Avcılık) mekanizma
- action
- (Muzik) tel yüksekliği
- action
- (Kanun) fiiliyat
- action
- devinme
- action
- devim
- action
- muharebe
- action
- etkime
- action
- (Kanun) sorunca
- action
- (Kanun) hukuk davası
- action
- (Ticaret) edim
- action
- (Politika, Siyaset) tutum
- confirm actions
- (Bilgisayar) eylemleri onayla
- corrective actions
- (Politika, Siyaset) düzeltici faaliyetler
- custom actions
- (Bilgisayar) özel eylemler
- environmental actions
- (İnşaat) çevre etkileri
- joinder of actions
- davaların birleştirilmesi
- sequence of actions
- (Bilgisayar) işlem dizisi
- sequence of actions
- (Bilgisayar) işlem sırası
- action
- savaş
Ordu savaş sırasında bir dizi görkemli eylemlerde yer aldı.
- The army was involved in a number of brilliant actions during the battle.
Tom, savaş sırasındaki eylemleri için pişmanlık duymaya başladı.
- Tom began to experience remorse for his actions during the war.
- action
- askeri harekât
- action
- hareket biçimi
- action
- davranış
Onun davranışları beni rahatsız ediyor.
- Her actions disturb me.
Davranışlarımı açıklamak benim için zor.
- It's hard for me to explain my actions.
- action
- hareket
Hareketleri ile sözleri tutarsız.
- Her actions are inconsistent with her words.
Tokyo harekete geçmede boşa zaman geçirmedi.
- Tokyo wasted no time in taking action.
- action
- kuvvet
- action
- çalışma şekli
- action
- iş
Bugün sendika üyeleri iş yavaşlatma eylemi yapıp yapmayacaklarını oylayacak.
- Union members will vote today on whether to take industrial action.
Söze bakılmaz, işe bakılır.
- Actions speak louder than words.
- action
- yapılan şey
- action
- olaylar dizisi
- action
- eylemde
- action
- eylemi
- comparison of actions
- eylemlerin karşılaştırılması
- exploratory actions
- keşif faaliyetleri
- involuntary actions
- istemiyerek yapılan eylemler
- protective actions
- korumaya yönelik eylemler
- Service actions
- (Tekstil) Servis işlemleri
- action
- {i} dava
Onun açtığı davalar çok ilgisiz ve o savunmasız bırakıldı.
- The actions she took were too careless, and she was left defenseless.
- action
- {i} çalışma
- action
- {i} olayların gelişimi
- action
- {i} amel
- action
- işlem
Leyla, üç çocuğunun velayetini almak için yasal işlem başlattı.
- Layla launched a legal action to gain custody of her three children.
Başka bir işlem yapılmayacaktır.
- No further action will be taken.
- action
- {i} faaliyet
- action
- tiyatro bir oyundaki olaylar dizisi
- action
- nüfuz
- action
- harekete geçme actionable dava edilebilir
- action
- (Tıp) Tesir, fiil, etkime, etki, aksiyon
- action
- etki/hareket
- action
- (Askeri) Muharebe, taarruz hareketi, taarruz
- action
- meşguliyet
- action
- (Askeri) TAARRUZ HAREKETİ; TAARRUZ, MUHAREBE: Karada ve denizde taarruz ve faal savunma fikrini ifade eden savaş
- air tactical actions control officer
- (Askeri) hava taktik müdahele kontrol subayı
- alert actions
- (Bilgisayar) uyarı eylemleri
- assessment actions
- (Çevre) değerlendirme eylemleri
- axis actions
- (Bilgisayar) eksen eylemleri
- beep on error actions
- (Bilgisayar) hata durumunda ses çıkar
- button actions
- (Bilgisayar) düğme eylemleri
- civic actions
- (Askeri) belediye işleri
- common access card; current actions center
- (Askeri) genel geçiş kartı; mevcut faaliyetler merkezi
- connect actions
- (Bilgisayar) bağlanma eylemleri
- coordination actions
- (Politika, Siyaset) eşgüdüm etkinlikleri
- disabled actions
- devre dışı kalmış işlemler
- institute effective actions
- (Politika, Siyaset) etkili önlemler almak
- limitation of actions
- dava zamanaşımı
- movie actions
- (Bilgisayar) film eylemleri
- necessary actions
- gerekli adımlar
- pendency of actions
- (Kanun) davaların alakası
- pendency of actions
- (Kanun) davaların irtibatı
- redo actions
- (Bilgisayar) işlemi yinele
- removal actions
- uzaklaştırma işlemi
- seqence of actions
- işlem sırası / dizisi
- severance of actions
- (Kanun) davaların ayrılması
- tactical actions officer
- (Askeri) taktik faaliyet subayı
- undo actions
- (Bilgisayar) eylemleri geri al
- vital actions
- (Biyoloji) hayatsal etkinlikler