I have come to realize that China is developing quickly but the Chinese people live a relatively leisurely life.
- Çin'in hızla geliştiğini anlamak için geldim ancak Çin halkı nispeten acelesiz bir hayat yaşıyor.
More haste, less speed.
- Acele işe şeytan karışır.
She hastened to deny the story.
- O, hikayeyi yalanlamak için acele etti.
Hurry up, or you will be late for the last train.
- Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
She was in a hurry to go home.
- Eve gitmek için acelesi vardı.
There's no need to rush.
- Acele etmeye gerek yok.
Are you rushing to finish the project?
- Projeyi bitirmek için acele ediyor musunuz?
An urgent telegram brought her hurrying back to Tokyo.
- Acil bir telgraf onu Tokyo'ya aceleyle geri getirdi.
Come on, hurry up! It's urgent.
- Hadi, acele et! Acil.
I was too hasty in concluding that he was lying.
- Onun yalan söylediği sonucuna varmada çok aceleci davrandım.
I had a hasty breakfast and left home.
- Acele bir kahvaltı yaptım ve evden ayrıldım.
He hurried so as to be in time for the train.
- Trene zamanında yetişmek için acele etti.
We hurried to the station only to miss the train.
- İstasyona aceleyle gittik, ama treni kaçırdık.
You must hurry up, or you will miss the express.
- Acele etmelisin yoksa ekspresi kaçıracaksın.
Tom watched them hurry through the doors, a disagreeable expression on his face.
- Tom, yüzünde tatsız bir ifade, onların kapılardan acele ile girişini izledi.
I have come to realize that China is developing quickly but the Chinese people live a relatively leisurely life.
- Çin'in hızla geliştiğini anlamak için geldim ancak Çin halkı nispeten acelesiz bir hayat yaşıyor.
At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
- Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
Come on, we need to hustle.
- Haydi, acele etmeliyiz.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
He went to the airport in a hurry.
- Aceleyle havaalanına gitti.
She was in a hurry to go home.
- Eve gitmek için acelesi vardı.
He hastily packed his bags.
- O, aceleyle valizini hazırladı.
Fadil hastily married.
- Fadıl aceleyle evlendi.
This textbook, having been printed in haste, has a lot of printing mistakes.
- Bu ders kitabının, aceleyle basıldığı için, bir sürü hatası var.
As it was written in haste, the book has many faults.
- Acele ile yazıldığı için kitabın birçok hatası var.
At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
- Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
Tom left the room hurriedly.
- Tom aceleyle odayı terk etti.
You didn't need to hurry. You got here too early anyway.
- Acele etmene gerek yoktu. Zaten buraya çok erken vardın.
You needn't have hurried. You've arrived too early.
- Acele etmene gerek yoktu. Çok erken geldin.