aceleden

listen to the pronunciation of aceleden
التركية - الإنجليزية
in a hurry
Very quickly, or too quickly; while rushing (because there is not much time)

If you try to do this in a hurry, you will make mistakes.

Rushed, hurried; short of time

I can't stop now. I'm in a hurry.

in a rush; hastily, quickly
acele
haste

I wrote the composition in haste, so it must be full of mistakes. - Kompozisyonu aceleyle yazdım, bu yüzden hatalarla dolu olmalı.

More haste, less speed. - Acele işe şeytan karışır.

acele
hurry

She was in a hurry to go home. - Eve gitmek için acelesi vardı.

He went to the airport in a hurry. - Aceleyle havaalanına gitti.

acele
rush

Five fire engines rushed to the scene of the fire. - Beş itfaiye aracı yangın mahalline aceleyle gitti.

He is used to eating in a rush. - O, aceleyle yemeğe alışkındır.

acele
{s} urgent

Come on, hurry up! It's urgent. - Hadi, acele et! Acil.

Hurry! Tom says it's urgent. - Acele et! Tom onun acil olduğunu söylüyor.

acele
hasty

I had a hasty breakfast and left home. - Acele bir kahvaltı yaptım ve evden ayrıldım.

I was too hasty in concluding that he was lying. - Onun yalan söylediği sonucuna varmada çok aceleci davrandım.

acele
pressing
acele
{s} hurried

They hurried to their father's rescue. - Babalarını kurtarmak için acele ettiler.

He hurried so as to be in time for the train. - Trene zamanında yetişmek için acele etti.

acele
instancy
acele
by return post
acele
precipitousness
acele
express

Tom watched them hurry through the doors, a disagreeable expression on his face. - Tom, yüzünde tatsız bir ifade, onların kapılardan acele ile girişini izledi.

You must hurry up, or you will miss the express. - Acele etmelisin yoksa ekspresi kaçıracaksın.

acele
post
acele
brusque
acele
precipitation
acele
hurry-up
acele
quickly

We will all die, some quickly, others will take their time. - Biz hepimiz öleceğiz, bazılarımız çabucak, diğerleri acele etmeyecek.

At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders. - Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.

acele
hurry-scurry
acele
urgency
acele
precipitate
acele
nippy
acele
cursory
acele
abruptness
acele
extemporaneous
acele
dispatch
acele
hurriedness
acele
crash
acele
hustle

Come on, we need to hustle. - Haydi, acele etmeliyiz.

acele
precipitateness
acele
immediate

We ate a hasty meal and left immediately. - Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.

acele
turmoils
acele
hurry to
acele
hurry of
acele
in a hurry

She left here in a hurry. - Buradan aceleyle ayrıldı.

I could not stop by to greet you because I was in a hurry. - Seni kutlamak için uğrayamadım, çünkü acelem vardı.

acele
hastily

Tom hastily packed his suitcase. - Tom aceleyle valizini hazırladı.

His daughter hastily hid behind the yellow house. - Kızı aceleyle sarı evin arkasında saklandı.

acele
in haste

As it was written in haste, the book has many faults. - Acele ile yazıldığı için kitabın birçok hatası var.

I had breakfast in haste in order to be in time for the first bus. - Ben ilk otobüse zamanında yetişmek için aceleyle kahvaltı yaptım.

acele
precipitance
acele
haste, hurry, rush, precipitation, urgent, hasty, hurried, precipitate, pressing, immediate,hastily, in a hurry
acele
in a hurry, hastily; urgently
acele
precipitancy
acele
hurried, hasty (action)
acele
hotfoot
acele
hurry, haste, undue haste
acele
hurriedly

At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders. - Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.

The composition has been written hurriedly, so it's probably full of errors. - Kompozisyon aceleyle yazılmış, bu nedenle o muhtemelen hatalarla doludur.

acele
hurryup
acele
{i} bustle
acele
too previous
acele
slapdash
acele
discomposedly
acele
scurry
acele
summary
acele
{i} press
acele
{s} early

You didn't need to hurry. You got here too early anyway. - Acele etmene gerek yoktu. Zaten buraya çok erken vardın.

You needn't have hurried; you've arrived too early. - Acele etmene gerek yoktu; çok erken vardın.

acele
precipitous
acele
{s} flying
acele
tantivy
acele
{i} whirl
التركية - التركية

تعريف aceleden في التركية التركية القاموس.

ACELE
(Osmanlı Dönemi) Çabuk, çabukluk. Bir işi çabuk yapmaya ve çabuk bitirmeye çalışma, ivedilik
Acele
ivedi
Acele
(Osmanlı Dönemi) ALZ
Acele
(Osmanlı Dönemi) ŞESASA
Acele
(Osmanlı Dönemi) NEZK $
Acele
(Osmanlı Dönemi) ZEMEYAN
acele
Vakit geçirmeden, tez olarak
acele
Tez davranma gerekliliği
acele
Vakit geçirmeden, tez olarak: "Acele bir karar vermek ihtiyacındayım."- P. Safa
acele
Çabuk davranma, ivecenlik
acele
İvedi
acele
Hızlı yapılan, çabuk, tez, ivedi: "Acele işe şeytan karışır."- Atasözü. Çabuk davranma, ivecenlik
aceleden
المفضلات