تعريف acele في التركية الإنجليزية القاموس.
- hurry
Hurry up, or you will be late for the last train.
- Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
She left here in a hurry.
- Buradan aceleyle ayrıldı.
- haste
She hastened to deny the story.
- O, hikayeyi yalanlamak için acele etti.
More haste, less speed.
- Acele işe şeytan karışır.
- rush
Five fire engines rushed to the scene of the fire.
- Beş itfaiye aracı yangın mahalline aceleyle gitti.
He is used to eating in a rush.
- O, aceleyle yemeğe alışkındır.
- urgent
Hurry! Tom says it's urgent.
- Acele et! Tom onun acil olduğunu söylüyor.
An urgent telegram brought her hurrying back to Tokyo.
- Acil bir telgraf onu Tokyo'ya aceleyle geri getirdi.
- hasty
She was a bit hasty in answering me.
- O bana cevap vermede biraz acele idi.
I was too hasty in concluding that he was lying.
- Onun yalan söylediği sonucuna varmada çok aceleci davrandım.
- pressing
- instancy
- by return post
- precipitousness
- express
Tom watched them hurry through the doors, a disagreeable expression on his face.
- Tom, yüzünde tatsız bir ifade, onların kapılardan acele ile girişini izledi.
You must hurry up, or you will miss the express.
- Acele etmelisin yoksa ekspresi kaçıracaksın.
- post
- brusque
- precipitation
- hurry-up
- hurried
We hurried to the station only to miss the train.
- Sadece trene yetişmek için istasyona aceleyle gittik.
We hurried to the station only to miss the train.
- İstasyona aceleyle gittik, ama treni kaçırdık.
- in a hurry
She was in a hurry to go home.
- Eve gitmek için acelesi vardı.
She cleaned her room in a hurry.
- O aceleyle odasını temizledi.
- hastily
Fadil hastily married.
- Fadıl aceleyle evlendi.
His daughter hastily hid behind the yellow house.
- Kızı aceleyle sarı evin arkasında saklandı.
- in haste
This textbook, having been printed in haste, has a lot of printing mistakes.
- Bu ders kitabının, aceleyle basıldığı için, bir sürü hatası var.
I wrote the composition in haste, so it must be full of mistakes.
- Kompozisyonu aceleyle yazdım, bu yüzden hatalarla dolu olmalı.
- precipitance
- haste, hurry, rush, precipitation, urgent, hasty, hurried, precipitate, pressing, immediate,hastily, in a hurry
- in a hurry, hastily; urgently
- precipitancy
- hurried, hasty (action)
- hotfoot
- hurry, haste, undue haste
- urgency
- hurriedly
The composition has been written hurriedly, so it's probably full of errors.
- Kompozisyon aceleyle yazılmış, bu nedenle o muhtemelen hatalarla doludur.
Tom left the room hurriedly.
- Tom aceleyle odayı terk etti.
- quickly
We will all die, some quickly, others will take their time.
- Biz hepimiz öleceğiz, bazılarımız çabucak, diğerleri acele etmeyecek.
I have come to realize that China is developing quickly but the Chinese people live a relatively leisurely life.
- Çin'in hızla geliştiğini anlamak için geldim ancak Çin halkı nispeten acelesiz bir hayat yaşıyor.
- hurry-scurry
- precipitate
- nippy
- cursory
- abruptness
- extemporaneous
- dispatch
- hurriedness
- crash
- hustle
Come on, we need to hustle.
- Haydi, acele etmeliyiz.
- precipitateness
- immediate
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
- turmoils
- hurry to
- hurry of
- hurryup
- {i} bustle
- too previous
- slapdash
- discomposedly
- scurry
- summary
- {i} press
- {s} early
You needn't have hurried; you've arrived too early.
- Acele etmene gerek yoktu; çok erken vardın.
You needn't have hurried. You've arrived too early.
- Acele etmene gerek yoktu. Çok erken geldin.
- precipitous
- {s} flying
- tantivy
- {i} whirl
- acele etmek
- {f} rush
I didn't want to rush into anything.
- Ben hiçbir şeye acele etmek istemedim.
Be more careful. Rushing through things is going to ruin your work.
- Daha dikkatli ol.Her şeye acele etmek işlerini berbat edecektir.
- acele etmek
- hurry up
You have to hurry up.
- Acele etmek zorundasın.
You have to hurry up so you'd catch the last train.
- Son treni yakalamak için acele etmek zorundasın.
- acele etmek
- {f} hurry
We've really got to hurry.
- Gerçekten acele etmek zorundayız.
I said we don't have to hurry.
- Acele etmek zorunda olmadığımızı söyledim.
- acele etme
- scurrying
- acele etmek
- to hurry (up), to rush, to hasten, to buck up, to make haste, to get a move on, to jump to it
- acele ile
- hurriedly
- acele ile yapmak
- race
- acele cevap
- quick reply
- acele ederek
- bustling
- acele ederek
- hurrying
- acele et
- (Argo) get cracking
- acele et
- look lively
- acele etme
- (Konuşma Dili) take it easy
- acele etme
- hurrying
Hurrying leads to mistakes being made.
- Acele etmek hataların yapılmasına yol açar.
I don't see any reason for hurrying.
- Ben acele etmek için herhangi bir neden görmüyorum.
- acele etme
- take your time
It's better to take your time than to hurry and make mistakes.
- Acele edip hatalar yapmaktansa acele etmemen daha iyidir.
Take your time, or you may make some mistakes.
- Acele etme, yoksa bazı hatalar yapabilirsin.
- acele etmeden
- underling
- acele etmek
- gog
- acele etmek
- make it snappy
- acele etmek
- (Argo) get cracking
- acele etmek
- fly off
- acele etmek
- streak
- acele etmek
- (deyim) jump the gun
- acele etmek
- (Konuşma Dili) be off
- acele etmek
- come along
- acele etmek
- be quick
- acele etmek
- scuddle
- acele etmek
- hurry (up)
- acele etmek
- speed up
- acele etmek
- hustle
- acele etmek
- bustle
- acele etmek
- rushed
- acele etmeliyiz
- we must hurry
- acele etmemek
- take one's time
- acele ettirmek
- hustle
- acele gitmek
- take off
- acele havalanma
- scramble
- acele havalanmak
- scramble
- acele ile
- in a sweat
- acele ile
- in a stew
- acele ile
- hastily
- acele ile yazma
- scrawling
- acele içinde olan
- hurried
- acele mesaj
- (Askeri) immediate message
- acele olarak
- in haste
- acele posta
- express mail
- acele posta
- express
- acele pusu
- (Askeri) hasty ambush
- acele teslim
- express delivery
- acele yapılan
- perfunctory
- acele yemek
- gobble
- acele çare
- (Askeri) expedient
- acele öncelik
- (Askeri) urgent priority
- acele ile yazmak
- scratch
- Acele işe şeytan karışır
- (Atasözü) More haste more wasteHaste makes waste More haste less speed
- acele eden. hemen
- hurried. immediately
- acele etme
- take the time
- acele etme
- scurry
- acele etmeden
- leisurely
- acele etmek
- Hurry (up), rush, hasten, buck up, make haste, get a move on, jump to it
- acele etmemek
- take the time
- acele işe şaytan karışır
- The Devil interferes with hurried work.If you hurry your work will turn out wrong
- acele, ivedi
- immediate, urgent
- acele acele
- in a hurry
- acele arındırma
- (Çevre) hasty decontamination
- acele bir şekilde
- precipitately
- acele eden
- hurried
- acele eden
- precipitated
- acele eder misiniz lütfen
- Would you please hurry
- acele et
- look sharp
- acele et
- look slippy
- acele et
- hurry up!
- acele et
- come along
- acele et
- step on it
- acele et
- snap to it
- acele et
- snap it up
- acele etmeden
- at leisure
- acele etmeden alınan kararlar
- second thoughts
- acele etmek
- shake a leg
- acele etmek
- to be in a hurry
- acele etmeyin
- Take your time
- acele ettirerek
- festinately
- acele ettirilmek
- be rushed
- acele ettirme
- hastening
- acele ettirmek
- to hasten, to hustle, to rush
- acele ettirmek
- rush smb. off one's feet
- acele geçiş
- (Askeri) hasty crossing
- acele giden
- precipitant
- acele gitme
- tantivy
- acele gitmek
- make tracks
- acele gönderen kişi
- expeditor
- acele götürmek
- gallop
- acele hüküm vermek
- jump at a conclusion
- acele ile
- with a rush
- acele ile
- headfirst
- acele ile
- posthaste
- acele ile
- in a hurry, hastily
- acele ile
- hustily
- acele ile
- hotfoot
- acele ile
- rashly
- acele ile
- headlong
- acele ile girişmek
- rush into
- acele ile girmek
- nip in
- acele ile girmek
- rush in
- acele ile gitmek
- scamper
- acele ile gitmek
- bundle off
- acele ile gitmek
- hotfoot it
- acele ile gitmek
- hotfoot
- acele ile gitmek
- nip
- acele ile gitmek
- fly off
- acele ile göndermek
- rush
- acele ile kaçma
- scooting
- acele ile kaçmak
- scoot
- acele ile kaçmış
- scooted
- acele ile söyle
- splutter
- acele ile toplanmış
- scratch
- acele ile yapılmış
- precipitate
- acele ile yapılmış
- precipitant
- acele ile yazan
- scrawler
- acele ile yazmak
- dash off
- acele ile yazmak
- scrawl
- acele ile yazmak
- dash down
- acele ile yazmak
- scrabble
- acele ile yazılmış
- scrabbled
- acele ile yazılmış
- scrawled
- acele iş
- rush job
- acele iş
- sprint
- acele işareti
- (Askeri) urgent signal
- acele işe şeytan karışır
- great haste makes waste
- acele işe şeytan karışır
- more haste less speed
- acele işe şeytan karışır
- haste makes waste
- acele işe şeytan karışır
- (Atasözü) Haste makes waste
- acele işe şeytan karışır
- great haste makes great waste
- acele kaçan
- scutter
- acele kaçmak
- scamper
- acele kaçış
- scamper
- acele mayınlama
- (Askeri) urgent mining
- acele nehir geçişi
- (Askeri) hasty river crossing
- acele posta
- express delivery
- acele sevkiyat
- (Ticaret) prompt shipment
- acele sipariş
- rush order
- acele tahkimat
- (Askeri) hasty entrenchment
- acele verilen karar
- snap decision
- acele yapıvermek
- throw together
- acele et
- hurry up
Hurry up, or you'll miss the train.
- Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
Hurry up, or you will be late for the last train.
- Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
- acele etmek
- {f} trot
- acele etme
- {i} rush
There's no need to rush.
- Acele etmeye gerek yok.
Don't rush into marriage.
- Evlenmek için acele etmeyin.
- acele et
- {f} hurried
We hurried to catch the bus.
- Biz otobüse yetişmek için acele ettik.
I hurried in order to catch the first train.
- İlk treni yakalamak için acele ettim.
- acele et
- {f} rushed
Sami rushed to pick up Layla from school.
- Sami, Leyla'yı okuldan almak için acele etti.
Although you rushed, you're not ready.
- Acele etmene rağmen, sen hazır değilsin.
- acele et
- {f} bustle
- acele et
- {f} hurrying
I don't see any reason for hurrying.
- Ben acele etmek için herhangi bir neden görmüyorum.
Hurrying leads to mistakes being made.
- Acele etmek hataların yapılmasına yol açar.
- acele et
- {f} rush
We have time, there's no rush.
- Acele etmeyin, zamanımız var.
Although you rushed, you're not ready.
- Acele etmene rağmen, sen hazır değilsin.
- acele et
- {f} scurry
- acele et
- {f} bustling
- acele etmek
- nip
- acele etmek
- press forward
- acele etmek
- get a move on
- acele etmek
- jump to it
- acele etmek
- bolt
- acele etmek
- hasten
- acele etmek
- get one's skates on
- acele etmek
- put one's skates on
- acele etmek
- look sharp
- acele etmek
- push on
- acele et
- {f} hurry
Hurry up. You'll be late for school.
- Acele et. Okula geç kalacaksın.
Hurry up, or you'll miss the train.
- Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.