تعريف accidental في الإنجليزية التركية القاموس.
- rastlantısal
- tesadüfi
Tesadüfi bir karşılaşmaydı.
- It was an accidental meeting.
Colombus'un Amerika'yı keşfi tesadüfiydi.
- Columbus' discovery of America was accidental.
- {s} kazara olan
- (Muzik) arızalı
- rasgele
- tali
- (Muzik) tesadüfen gelen diyez
- (Kanun) rastlantı kabilinden
- yanlışlıkla olan
- ilinekli
- (Muzik) geçici değiştirme işareti
- (Kanun) arid
- kaza eseri
- {s} tesadüfen meydana gelen
- (Tıp) Arızi, aksidental
- tesadüfen gelen bemol ya da diyez
- {s} rastlantı sonucu olan
- {s} (Felsefe) ilineksel
- istemeden
- kaza eseri olan
- geçici
- ilineksel
- accidentally
- kazara
Tom havuçları dilimlerken kazara elini kesti.
- Tom accidentally cut his hand when he was slicing carrots.
Tom kazara kendini havaya uçurdu.
- Tom blew himself up accidentally.
- accident
- {i} kaza
O çalışırken bir kaza yaptı.
- He had an accident while working.
O çalışırken bir kaza yaptı.
- She had an accident while working.
- accidentally
- tesadüfen
Bu keşif tesadüfen yapıldı.
- This discovery was made accidentally.
- accidental error
- tesadüfi hata
- accidental war
- (Askeri) tesadüfi harp
- accidental error
- arızi hata
- accidental injury
- kaza yaralanması
- accidental death and dismemberment
- kaza sonucu ölüm ve parçalama
- accidental error, random error
- Yanlışlıkla hata, rasgele hata
- accidental removal
- kazara çıkma/çıkarma/sökme/yerinden çıkarma
- accidental, random, unexpected
- Rastgele, beklenmedik kaza
- accidental activation
- zamansız devreye girme
- accidental attack
- kazara saldırı
- accidental attack
- (Askeri) KAZA ESERİ YAPILAN TAARRUZ, KAZA TAARRUZU, KASITSIZ BAŞLATILMIŞ TAARRUZ: Mekanik bir arıza, bir şahsın hatası veya bir astın yetki dışı bir hareketi gibi rastgele bir olayın doğrudan sonucu olarak ve milli bir amaca dayanmadan başlatılmış taarruz
- accidental aureola
- (Fotoğrafçılık) geçici hale
- accidental catch
- (Denizbilim) rastlantısal av
- accidental conditions
- (Nükleer Bilimler) kaza koşulları
- accidental crisis
- (Tıp) tesadüfi kriz
- accidental crisis
- (Pisikoloji, Ruhbilim) rastlantısal kriz
- accidental damage
- (Sigorta) kazaen oluşan hasar
- accidental death
- kazaen vefat
- accidental death
- {i} kazara ölüm
- accidental death
- kazayla ölüm
- accidental death
- (isim) kazara ölüm
- accidental death benefit
- (Sigorta) kaza sonucu vefa tazminatı
- accidental disability
- kazaen maluliyet
- accidental error
- (Askeri) ARIZİ HATA, TESADÜFİ HATA: Herhangi bir aletin kullanılışında, tahmin edilmeyen, tesadüfi bir hata. Arızi hatalar, çok defa top atışlarında veya bombardımanda mekanik, personel nedenler veya hava değişiklikleri etkisiyle vücuda gelir. Arızı hata, her defasında değişiktir. Ayrıca bakınız: "systematic error"
- accidental exposure
- (Politika, Siyaset) rastlantısal maruz kalma
- accidental gap
- (Dilbilim) atlanmış aralık
- accidental hazard
- rastlantısal tehlike
- accidental imperfection
- rasgele özür
- accidental injury
- (Kanun) yaralanmaya neden olan kaza
- accidental jamming
- raslantisal bogma
- accidental jamming
- (Askeri) kazayla karıştırma
- accidental jamming
- (Bilgisayar,Teknik) rastlantısal boğma
- accidental killing
- (Kanun) kazayla adam öldürme
- accidental offender
- (Kanun) tesadüfi suçlu
- accidental parasite
- rastlantısal asalak
- accidental sampling
- gelişigüzel örnekleme
- accidental sampling
- (Pisikoloji, Ruhbilim) rastlantısal örneklem
- accidental stimuli
- (Pisikoloji, Ruhbilim) rastlantısal uyarıcılar
- accidental war
- (Askeri) KAZA HARBİ, KASITSIZ BAŞLATILMIŞ HARP, TESADÜFİ HARP: Bu terim kullanılmayacaktır. bkz: "accidental attack"
- accidentally
- yanlışlıkla
Hayır, yanlışlıkla parmağımı kestim! Ne yapmalıyım?
- Oh no, I accidentally sawed off my finger! What should I do?
Tom yanlışlıkla ayağına bastığı için Mary'den özür diledi.
- Tom apologized to Mary for accidentally stepping on her foot.
- accident
- {i} kaza (kötü olay)
- accident
- {i} rastlantı
Petrolün keşfi şanslı bir rastlantıydı.
- The discovery of oil was a lucky accident.
Rastlantı sonucu caddede Bay Smith'le karşılaştım.
- I met Mr Smith on the street by accident.
- accident
- (Bilgisayar,Teknik) ilinek
- accident
- kazara
Tom havuçları dilimlerken kazara elini kesti.
- Tom accidentally cut his hand when he was slicing carrots.
Dün gece restoranda kazara benim öğretmenimle karşılaştım.
- I met my teacher by accident at the restaurant last night.
- accident
- engebe
- accident
- olay
Araba kazası olay yeri korkunç bir manzaraydı.
- The scene of the car accident was a horrifying sight.
Bu kazada beni en çok şaşırtan şey avukatların olay yerine bu kadar çabuk gelmeleri.
- What surprised me most about that accident is how fast the lawyers arrived on the scene.
- accidentally
- (Kanun) tesadüfi olarak
- accidentally
- hasbelkader
- accidentally
- (Kanun) kazaen
- accidentally
- istemeyerek
- accident
- raslantı
Karşılaşmamız oldukça raslantıydı.
- Our meeting was quite accidental.
- accidentally
- rasgele
- accidentally
- istemiyerek
- accident
- {i} tesadüf
Ben onun hakkında tamamen tesadüfen öğrendim.
- I only found out about it purely by accident.
Onu tanımam tamamen tesadüftü.
- It was pure accident that I came to know her.
- accidently
- kazayla
Bir şekilde onu kazayla etkinleştirdim.
- Somehow I accidently activated it.
- accident
- {i} beklenmedik olay
- accident
- {i} araz
- accident
- (Tıp) Arıza, araz, aksidan
- accident
- {i} (Felsefe) ilinek, araz
- accident
- sakatlık
- accidentally
- rastlantı sonucu
Bir çift rastlantı sonucu Kaliforniya'da 1400 tane altın sikke buldu.
- A couple accidentally discovered a treasure of 1400 gold coins in California.
- accidentally
- ezkaza