تعريف abuser في الإنجليزية التركية القاموس.
- suistimal eden kişi
- abuse
- taciz
Onlar beni sözlü olarak taciz ettiler.
- They verbally abused me.
Onlar bizi sözle taciz etti.
- They verbally abused us.
- abuse
- {i} yetkiyi/görevi kötüye kullanma, suiistimal; doğru olmayan bir şekilde kullanma; gereği gibi kullanmama; istismar
- abuse
- kötü davranmak
- abuse
- (Hukuk) kötüye kullanma
Bu otoriteyi kötüye kullanmadır.
- That's an abuse of authority.
Alkolü kötüye kullanma kampüste ciddi bir sorundur.
- Alcohol abuse is a serious problem on campus.
- abuse
- {i} yanlış kullanma
- abuse
- (Pisikoloji, Ruhbilim) istismar
Tom güvenimi istismar etti.
- Tom abused my confidence.
O ayrıcalığı istismar etti.
- He abused the privilege.
- abuse
- {i} suistimal
Mary'nin kocası onu suistimal etti.
- Mary's husband abused her.
Sabrımı suistimal etmeyin.
- Don't abuse my patience.
- abuse
- küfür etmek
- abuse
- küfretmek
- abuse
- {f} 1. (yetkiyi/görevi) kötüye kullanmak, suiistimal etmek; doğru olmayan bir şekilde kullanmak; gereği gibi kullanmamak; istismar etmek. 2
- abuse
- (Politika, Siyaset) kötü muamelede bulunma
- abuse
- gereği gibi kullanmama
- abuse
- kötü davranma
- abuse
- dövme
- abuse
- gereği gibi kullanmamak
- abuse
- dövmek
- abuse
- cinsel tacizde bulunmak
- abuse
- cinsel taciz
Dan, Linda'ya cinsel tacizde bulundu.
- Dan sexually abused Linda.
- abuse
- hakkı kötüye kullanma
- abuse
- acı çektirme
- abuse
- aşırı kullanım
- abuse
- acı çektirmek
- abuse
- görevi kötüye kullanma
- abuse
- (Politika, Siyaset) istismar etme
İnsanlar hayvanları istismar etmemeli.
- People shouldn't abuse animals.
Biri hayvanları istismar etmemelidir.
- One must not abuse animals.
- abuse
- (Kanun) iğfal etmek (kadını)
- abuse
- istismar etmek
- abuse
- çirkin sözler söylemek
- abuse
- (Politika, Siyaset) ihlal etmek
- abuse
- giydirmek
- abuse
- hakaret etmek
- abuse
- (Kanun) ırza geçmek
- abuse
- zarar
- abuse
- kontrol etmek
- abuse
- incitmek
- abuse
- sövüp sayma
- abuse
- yolsuz kullanmak
- abuse
- yolsuz kullanış
- abuse
- suiistimal etmek
- abuse
- {f} suistimal et
Mary'nin kocası onu suistimal etti.
- Mary's husband abused her.
Sabrımı suistimal etmeyin.
- Don't abuse my patience.
- abuse
- suiistimal
- abuse
- küfür
- abuse
- yolsuzluk
- abuse
- örselenme
- abusers
- bağımlısı
- alcohol abuser
- alkol bağımlısı
- alcohol abuser
- yoğun alkol kullanan
- ineffectual person; self-abuser
- etkisiz kişi, kendini kötü muamelede
- substance abuser
- Uyuşturucu madde bağımlısı
- abuse
- {f} kötüye kullanmak
- abuse
- fesat
- abuse
- {i} kötüleme
- abuse
- sövgü
- abuse
- (yetkiyi/görevi) kötüye kullanmak, suiistimal etmek; doğru olmayan bir şekilde kullanmak; gereği gibi kullanmamak; istismar etmek. 2
- abuse
- {f} taciz etmek
- abuse
- {f} kötü emellerine alet etmek
- abuse
- (Biyoloji) v.kötüye kullan: n.yanlış kullanma
- abuse
- çirkin sözl
- abuse
- Irza tecavüz
- abuse
- {i} kötü
Tom otoritesini kötüye kullanıyor, bu yüzden hiç kimse onu sevmiyor.
- Tom abuses his authority, so no one likes him.
Ben ona biraz nasihat vermeye çalıştım fakat o bana şiddetle kötü davrandı.
- I tried to give him some advice, but he just abused me violently.
- abuse
- {f} suistimal etmek
- abuse
- küfür/kötü kullanım
- abuse
- {f} tecâvüz etmek
- abuse
- küfür et/kötü kullan
- abuse
- {f} kötüye kullan
Kral, gücünü kötüye kullandı.
- The king abused his power.
Ayrıcalığı kötüye kullanmıştır.
- He must have abused the privilege.
- abuse
- (Askeri) Suistimal etmek, zarar vermek