Tom quite often exaggerates.
- Tom oldukça sık abartır.
Let's not exaggerate the facts.
- Gerçekleri abartmayalım.
He let out an exaggerated groan and put his hand on the doorknob.
- O, abartılı bir inleme çıkardı ve elini kapı tokmağına koydu.
The fisherman exaggerated the size of the fish he had caught.
- Balıkçı yakaladığı balığın büyüklüğünü abarttı.
I can see Tom wasn't exaggerating.
- Tom'un abartmadığını anlayabiliyorum.
Aren't you exaggerating a little?
- Biraz abartmıyor musun?
Let's not overstate matters here.
- Burada konuları abartmayalım.
I don't want to overstate things.
- Her şeyi abartmak istemiyorum.