Kelebekler hakkında çok fazla şey biliyor.
- He knows a lot about butterflies.
Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
- My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
354618 no'lu örnek cümle, Tatoeba web sitesinde birçok karışıklık yarattı.
- Example sentence no. 354618 created a lot of confusion on the Tatoeba website.
Birçok İngilizce sözcük, Latince'den türemiştir.
- A lot of English words are derived from Latin.
Onun ne de çok kitabı var!
- What a lot of books he has!
Çok daha iyi hissediyorum.
- I'm feeling a lot better.
Bilgisayarda bir hayli deneyimin var, değil mi?
- You have a lot of experience in computers, don't you?
Bir hayli mücevher satın aldın.
- You bought a lot of jewels.
Sel pek çok zarara neden oldu.
- The flood caused a lot of damage.
Onların pek çok ortak yanı var.
- They have a lot in common.
Tom'un pek çok zamanı yoktu.
- Tom doesn't have a whole lot of time.
Benim pek çok fikirlerim var.
- I have a whole lot of ideas.
Kawasaki'de bir sürü fabrika var.
- There are a lot of factories in Kawasaki.
Japonya'da bir sürü güzel mekân var.
- There are a lot of beautiful places in Japan.
I have a lot of things to say.
It's a lot harder than it looks.
I go swimming a lot.
A lot depends on whether your parents agree.
... And we know we can do a whole lot better because sometimes ...
... from deficit to surplus and created a whole lot of millionaires to boot. ...