Tom'un konuşma şekli sinirlerime dokundu.
- Tom's way of speaking got on my nerves.
Dışarıdaki gürültü sinirime dokunduğu için canım çalışmak istemedi.
- I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves.
Beni görmezden gelmeye cüret etmelisin.
- You must have some nerve to ignore _me_.
Onu izlemeye cüret edemem.
- I don't have the nerve to watch it.
Some plants have ornamental value because of their contrasting nerves.