Eğer doğru hatırlıyorsam, sanırım bir sonraki köşede sola dönmek zorundayız.
- If I remember correctly, I think we have to turn left at the next corner.
Geri dönmek zorundayız.
- We have to turn back.
Bu cömert bir teklif fakat onu geri çevirmek zorundayım.
- That's a very generous offer, but I have to turn it down.
Dünya sadece bir kitap gibidir ve attığın her adım bir sayfa çevirmek gibidir.
- The world is just like a book, and every step you take is like turning a page.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Bu tırtıl harika bir kelebeğe dönüşecek.
- This catterpillar will turn into a beautiful butterfly.
Saçları beyaza dönüştü.
- His hair has turned white.
Jane sırası geldiğinde, ve sırasını kaçırdığında çok sinirlenir.
- Jane got too nervous when her turn came, and she blew her lines.
Odayı temizleme sırası benimdi.
- It was my turn to clean the room.
Yaprakların rengi değişmeye başladı.
- The leaves have begun to turn.
Bu onun hayatının dönüm noktasıydı.
- This was the turning point of his life.
İlk İletişim, insanlık tarihinde en önemli dönüm noktası oldu.
- First Contact became the most important turning point in human history.
Haberleri açmak istemiyorum.
- I don't want to turn on the news.
Ama ben duş musluğunu açmak için çalıştığımda, bu siyah kabarcıklı sıvı dışarı çıktı.
- But when I tried to turn the shower faucet, this black bubbly liquid came out.
Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.
- Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago.
Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
- Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
Tom gazın kapalı olduğundan emin olmak için kontrol etti.
- Tom checked to make sure the gas was turned off.
Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
- It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
Atlarımıza nöbetleşe baktık.
- We took care of our horses by turns.
Nöbetleşe arabayı sürdük.
- We took turns driving.
18 yaşına girmek için sabırsızlanıyorum.
- I can't wait turning 18.
Tom Mary'ye bakmak için geriye döndü.
- Tom turned around to face Mary.
Hepsi Tom'a bakmak için döndü.
- They all turned to stare at Tom.
Laura son dakikada sadece arkasını dönmek ve kaçmak için yaklaşıyor numarası yaptı.
- Laura pretended to get closer, only to turn around and run away at the last minute.
Onun yardımı reddetmekle hata yaptın.
- You were wrong to turn down his help.
Onun teklifini reddetmekten başka elimden bir şey gelmedi.
- I couldn't help but turn down his offer.
Enerji tasarrufu yapmak için ışıklardan bazılarını kapattım.
- I've turned off most of the lights to save power.
Ödeme yapmak için kimin sırası?
- Whose turn is it to pay?
Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
- Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
Tom gelmek için söz verdi ama henüz gelmedi.
- Tom promised to come, but he hasn't turned up yet.
Kavanozları suyla doldur.
- Fill the jars with water.
Kavanozumda bir kazanova var.
- There is a casanova in my jar.
O, bu elbiseyi giydiği zaman beni heyecanlandırır.
- He turns me on when he wears those clothes.
O, aşkını heyecanlandırdı.
- She turned on her lover.
Simyacılar kurşunu altına dönüştürmek istediler.
- The alchemists wanted to turn lead into gold.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Öğretmenler onun eşek şakasını öğrendikten sonra genç büyücü kadına Tom'u tekrar bir insana döndürmesi buyruldu.
- The young sorceress was ordered to turn Tom back into a human, after the teachers learned of her prank.
Beklenenin tersine geri dönmedi.
- She did not turn up after all.
Muhtaç arkadaşlarına asla sırtını dönmez.
- He never turns his back on a friend in need.
Hanako'nun şaşırtıcı şekilde hoş bir insan olduğu ortaya çıktı.
- Hanako turned out to be a surprisingly nice person.
Uçak gürültüyle yere çakılmadan hemen önce, keskin bir şekilde sağa döndü.
- The plane turned sharply to the right just before it crashed.
When I asked him for the money, he turned nasty.
I felt that the man was of a vindictive nature, and would do me an evil turn if he found the opportunity.
They quote a three-day turn on parts like those.
The hillside behind our house isn't generally much to look at, but once all the trees turn it's gorgeous.
He turned into a monster every full moon.
Turn the bed covers.
turn on the spot.
They took turns playing with the new toy.
It was fortunate for his comfort, perhaps, that the man who had been chosen to accompany him was of a talkative turn, for the prisoners insisted upon hearing the story of the explosion a dozen times over, and Rufus Dawes himself had been roused to give the name of the vessel with his own lips.
Give the handle a turn, then pull it.
This milk has turned; it smells awful.
She took a turn for the worse.
Turn right here.
Then you must know as well as the rest of us that there was something queer about that gentleman--something that gave a man a turn--I don't know rightly how to say it, sir, beyond this: that you felt in your marrow kind of cold and thin..
... story and saying, wait a minute, that might turn out to ...
... the microphone or turn on the camera or grab your keystrokes." ...