Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
- My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
- Japan consumes a lot of paper.
Birçok İngilizce sözcük, Latince'den türemiştir.
- A lot of English words are derived from Latin.
Yolda birçok hayvan gördü.
- She saw a lot of animals on the road.
Ailesini çok endişelendirdi.
- He caused his parents a lot of anxiety.
Onun ne de çok kitabı var!
- What a lot of books he has!
Bilgisayarda bir hayli deneyimin var, değil mi?
- You have a lot of experience in computers, don't you?
Bir hayli mücevher satın aldın.
- You bought a lot of jewels.
Partide pek çok oyun oynadık.
- We played a lot of games at the party.
Maruyama Parkı pek çok insanın toplandığı bir yerdir.
- Maruyama Park is a place where a lot of people gather.
Bir sürü arkadaşım var.
- I have a lot of friends.
Senin bir sürü kitabın var.
- You have a lot of books.
There are a super lot of ants in that ant house.
I have a lot of things to say.
It's a lot harder than it looks.
I go swimming a lot.
A lot depends on whether your parents agree.