Tom ve Mary çadırlarını dere kenarında kurdu.
- Tom and Mary pitched their tent near the stream.
O, dereye yakın oturdu.
- He sat next to the stream.
Bir akarsu bulduk ve biraz yüzdük.
- We found a stream and swam a little bit.
Bir akarsu geçerken atları asla takas etme.
- Never swap horses while crossing a stream.
Bu hızlı akıntıda yüzmek tehlikeli olmalı.
- It must be dangerous to swim in this rapid stream.
Akıntıya karşı çabalamak cesaret gerektirir.
- To strive against the stream requires courage.
Doğmak, evlenmek ve ölmek, her zaman para getirir.
- Be born, get married, and die; always bring money.
Adam fakir olarak doğmaktan utanıyordu.
- The man was ashamed of being born poor.
Onlar Tayland doğumlular.
- They were born in Thailand.
Şubat ayında doğanlar diğer aylarda doğanlardan ayın daha yüksek yüzdesini doğum günlerini kutlayarak harcarlar.
- People born in February get to spend a higher percentage of the month celebrating their birthdays than those born in other months.
Ebeveynlerim ben doğmadan önce evlendiler.
- My parents have been married since before I was born.
Adam fakir olarak doğmaktan utanıyordu.
- The man was ashamed of being born poor.
O, yirmi yıl önce doğmuş olmayı diledi.
- She wished she had been born twenty years earlier.
Savaşın bittiği yıl doğmuşum.
- The year the war ended, I was born.
Kent doğuştan liderdir.
- Kent is a born leader.
Tom doğuştan liderdir.
- Tom is a born leader.
Bu yeni fikirlerin bir akışını getiren bir şeydi.
- It was something which brought a stream of new ideas.
Kan akışı genellikle sabit ve süreklidir.
- The blood stream is usually constant and continuous.
Bir dere göle akmaktadır.
- A stream flows into the lake.
All of the bright kids went into the A stream, but I was in the B stream.
... We allowed developers to set up their own viewing parties and stream this event live. ...
... of transmitting a stream of bits to someone's computer without actually having them download ...