تعريف a stab في الإنجليزية التركية القاموس.
- pink
- pembe
Tom pembe çoraplarını nerede aldığını hatırlayamıyor.
- Tom can't remember where he bought his pink socks.
Hepimiz onun pembe smokinine güldük.
- We all laughed at his pink tuxedo.
- stab
- saplamak
- stab
- hançerlemek
- stab
- ihanet etmek
- stab
- bıçaklamak
- pink
- süngü ile delmek
- stab
- şişlemek
- stab
- hacamat etmek
- stab
- zımbalamak
- stab
- batırmak
- stab
- denemek
- pink
- (araba) teklemek
- stab
- {f} bıçakla
Polisler onun gırtlağı kesilmeden önce, Tom'un bıçaklandığını düşünmektedir.
- The police think that Tom was stabbed before his throat was slit.
Tom metrodaki birisi tarafından öldüresiye bıçaklandı.
- Tom was stabbed to death by someone on the subway.
- stab
- deneme
- stab
- bıçak yarası
Saminin göğsünde bir bıçak yarası vardı.
- Sami had one stab wound to his chest.
Dan'in cesedi elli tane bıçak yarasıyla birlikte bir kuyu içinde bulundu.
- Dan's body was found in a well with fifty stab wounds.
- stab
- (bıçak/ağrı/vb.) saplamak
- pink
- {i} uzun ve dar latin yelkenli tekne
- STAB
- (Askeri) uzay taktik bilgilendirme brifingi (space tactical awareness brief)
- pink
- (sıfat) pembe, ılımlı komünist, solcu (ılımlı)
- pink
- {f} saplamak
- pink
- {i} pembe renk
Kız kardeşimin arabası pembe renklidir.
- My sister's car is pink.
Pembe renk sadece kızlar için değildir.
- Pink is not just for girls.
- pink
- {f} kenarını zikzaklı kesmek
- pink
- {f} kenarını oyalamak
- pink
- {i} en güzel dönem
- pink
- {f} delmek (süngü ile)
- pink
- pembe in the pink of condition sıhhatça en iyi durumda
- pink
- (isim) karanfil, pembe, ılımlı komünist, en güzel dönem, zirve, uzun ve dar latin yelkenli tekne
- pink
- (fiil) delmek (süngü ile), saplamak, kenarını zikzaklı kesmek, kenarını oyalamak, kliketli çalışmak (araba)
- pink
- pi
- pink
- tilki avcılarının giydikleri kırmızı ceket
- pink
- teklemek
- pink
- dili kabul günü
- pink
- sosya
- pink
- {i} ılımlı komünist
- stab
- {i} bıçaklama
O beni sırtımdan bıçaklamayan tek kişi.
- She's the only one who's not stabbed me in the back.
O beni sırtımdan bıçaklamaya çalıştı.
- She tried to stab me in the back.
- stab
- {f} batırmak; saplamak; delmek: He stabbed the meat with his fork. Çatalını ete sapladı. i
- stab
- {i} saplanma
- stab
- sivri bir aletle yaralamak
- stab
- kalbini kırma
- stab
- söz ile yaralama
- stab
- stab in the back arkadan vurmak
- stab
- {i} bıçak gibi saplanma
- stab
- {f} delmek
- stab
- {i} saplama
Göğsümde saplama acısı vardı.
- I had a stabbing pain in my chest.
- stab
- bıçak veya hançer saplamak
- stab
- içine girmek
- stab
- make a stab at teşebbüste