تعريف a small piece of wood, small tree, staff في الإنجليزية التركية القاموس.
- stick
- {f} batırmak
- stick
- {f} takılmak
Tom takılmak istemiyordu.
- Tom didn't want to stick around.
Tom ne olacağını görmek için takılmak istiyordu. Ne yazık ki, gitmek zorunda kaldı.
- Tom wanted to stick around to see what would happen. Unfortunately, he had to leave.
- stick
- kaynamak
- stick
- bulaşmak
- stick
- hançerlemek
- stick
- sokmak
Diğer insanların işine burnunu sokmaktan vazgeç.
- Stop sticking your nose into other people's business.
- stick
- {f} takılıp kalmak
- stick
- koymak
- a piece of
- bir parça
Benim bir zarfa, bir parça kağıda ve kurşun kaleme ya da bir dolma kaleme ihtiyacım var.
- I need an envelope, a piece of paper, and a pencil or a pen.
Bana bir parça bilgi getirdi.
- He brought me a piece of information.
- stick
- {f} (stuck)
- stick
- (Askeri) (AIR TRANSPORT) PARAŞÜTÇÜ GRUBU (HAVA ULAŞTIRMA): Bir atlama penceresi veya kapısından, uçağın bir atlama bölgesi üzerinden bir geçişinde atlayan paraşütçü grubu
- stick
- {i} direk
- stick
- {i} ardarda atılan bombalar
- stick
- (Askeri) LEVYE: Bir uçakta, normal uçuş sırasında kanatçık ve irtifa dümenlerini hareket ettiren ve uçağın yatış ve irtifa değişikliğine komuta eden manivela. Bu manivela, normal uçuşta, uçağın gidiş yönünü değiştiren istikamet dümenlerini çalıştırmaz
- stick
- {i} (şerit halindeki çiklet/tebeşir/mobilya için) parça: Give me a
- stick
- {f} takmak
- stick
- idare kolu
- stick
- {i} kol
Kollarınız o çubuktan daha önemlidir, bu nedenle kolunuzu kullanmak yerine çubuğu kullanın.
- Your arms are more important than that stick, so instead of using your arm, use the stick.
- stick
- {f} bırakmamak
- stick
- {i} engel (yarış)
- stick
- {i} uçaktan ardarda atlayan askerler