a set of rooms inhabited by someone; one's lodgings

listen to the pronunciation of a set of rooms inhabited by someone; one's lodgings
الإنجليزية - التركية

تعريف a set of rooms inhabited by someone; one's lodgings في الإنجليزية التركية القاموس.

room
{i} oda

Odanın etrafında koşma. - Don't run around in the room.

Bu oda uyumak için uygun değil. - This room is not suitable for sleeping.

a set of
bir takım

Öncüleri bir takım engellerin üstesinden geldiler. - The pioneers overcame a set of obstacles.

room
boşyer
room
{f} kalmak

Hangi odada kalmak istersiniz? - In which room would you like to stay?

a set of
set

Tom her zaman onun arabasındaki sandıkta bir set atlama kabloları saklar. - Tom always keeps a set of jumper cables in the trunk of his car.

room
mahal
room
(Bilgisayar) odası

Muayene odasından tam ayrılırken doktor hoşça kal diyerek elini salladı. - Just as we were leaving the exam room the doctor waved his hand saying, 'bye-bye'.

Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500. - This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month.

room
meydan

Odadaki herkes ne meydana geldiğiyle ilgili sersemledi. - Everyone in the room was stunned by what happened.

room
fırsat
room
apartman

Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin. - When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.

room
yer

O yaşlı bir bayana yer açtı. - She made room for an old lady.

Onun yetenekli bir sanatçı olduğundan şüphe etmeye yer yok. - There is no room to doubt that he is a gifted artist.

room
pansiyon

Bir pansiyonda yaşıyorum. - I live in a rooming house.

room
ç.daire
room
olanak
room
{i} neden

Neden odanı temizlemedin? - Why haven't you cleaned your room?

Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır. - Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement.

room
{i} boş yer

Herkes için yeterli boş yer var. - There's enough room for everybody.

room
{f} oturmak

O odada gerçekten oturmak istemiyorum. - I really don't want to sit in that room.

الإنجليزية - الإنجليزية
room
a set of rooms inhabited by someone; one's lodgings
المفضلات