تعريف a screen في الإنجليزية التركية القاموس.
- screen
- {i} ekran
Tom ekranda ne oynarsa oynasın, muhteşem görünüyor.
- No matter what he plays on the screen, Tom looks great.
Ben bütün gün bilgisayar ekranı önünde otururum, bu yüzden elektro-manyetik dalgalar tarafından oldukça şiddetli şekilde bombardıman edilirim.
- I sit in front of a computer screen all day, so I get pretty heavily bombarded by electro-magnetic waves.
- screen
- {i} beyaz perde
- screen
- {i} paravan
Bir papaz bir paravanın üstüne bir rahibin resmini ustaca çizdi.
- A priest skillfully drew a picture of a priest on a folding screen.
- screen
- {i} siper
- screen
- {i} elek
Ben bütün gün bilgisayar ekranı önünde otururum, bu yüzden elektro-manyetik dalgalar tarafından oldukça şiddetli şekilde bombardıman edilirim.
- I sit in front of a computer screen all day, so I get pretty heavily bombarded by electro-magnetic waves.
- screen
- {i} perde, örtü: A screen of pines runs along the north side of the field. Çamlar
- screen
- {i} pano
- screen
- {i} ekra
Benim ekranda yazdığım kelimeleri görebilirsin, ama benim klavye üzerine döktüğüm gözyaşlarını göremezsin.
- You see the words that I typed on the screen, but you don't see the tears that I shed over the keyboard.
Favori ekran koruyucun nedir?
- What's your favorite screen saver?
- pick
- devşirmek
- pick
- (Spor) perdeleme
- pick
- {f} koparmak
- screen
- elemeden geçirmek
- screen
- film endüstrisi
- screen
- beyazperde
- screen
- ekranlamak
- screen
- ayırıcı
- screen
- koruma saçı
- screen
- madeni yağ süzgeci
- screen
- tel süzgeç
- screen
- örtü
- screen
- yuvarlak delikli elek
- screen
- gözenekli yüzey
- screen
- sinema perdesi
- screen
- elekten/kalburdan geçirmek
- screen
- (Denizbilim) çit
- screen
- (Sinema) göstermek (filmi)
- screen
- şablon
- screen
- göstermek
- screen
- ekran elek
- screen
- (Spor) perdelemek
- screen
- filtre eleği
- screen
- siper etmek
- pick
- seçim
- pick
- ayıklamak
- pick
- sıyırmak
- pick
- topla
Biraz yaban mersini topladıktan sonra, bir pasta yaparım.
- After I pick some blueberries, I make a tart.
Tom sahilde bazı güzel deniz kabukları topladı.
- Tom picked up some pretty shells on the beach.
- screen
- perde
- screen
- bölme
- screen
- gösterime sokmak
- screen
- saklamak
- screen
- tahta perde
- screen
- kalbur
- screen
- oynatmak
- screen
- sinema endüstrisi
- screen
- kafes
- screen
- paravana
- screen
- (film) göstermek
- screen
- {f} göster
Bugün iyi bir film gösterimi var.
- There's a good movie screening today.
Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.
- Her health screening showed no negative results.
- screen
- sınamadan geçirmek
- screen
- (sınalgı/vb.) ekran
- screen
- (from ile) korumak
- screen
- emek
- pick
- (Tekstil) Dokuma kumaştaki tek bir atkı ipliği
- pick
- {f} sivri bir şeyle açmak (kilit vb.)
- screen
- (Kâğıt selüloz sektörü, Kâğıt makinesi) Basınçlı elek
- screen
- ekram
- screen
- perd
- pick
- sivri bir aletle kazmak
- pick
- karıştırmak
- pick
- (fiil) toplamak, koparmak, yolmak, ayıklamak, didiklemek, karıştırmak (burun), kemirmek, seçip almak, seçmek, küçük küçük yemek, gagası ile toplamak, delmek, kazmak, çapalamak, sivri bir şeyle açmak (kilit vb.), yankesicilik yapmak, çekiştirmek
- pick
- (Tekstil) temizlemek, ayıklamak
- pick
- {f} küçük küçük yemek
- pick
- seçme hakkı veya fırsatı
- pick
- {f} seçip almak
- pick
- {i} seçenek
- pick
- dürtme
- pick
- {i} hasat
- screen
- {f} eleme yapmak
- screen
- {f} korumak
- screen
- {f} örtmek
- screen
- {f} filme almak (kitap vb.)
- screen
- {f} kamufle etmek
- screen
- (Askeri) ÖRTME KUVVETİ, PERDE, EMNİYET ESKORTU: 1. Bir ana kuvvet veya konvoyu koruyan gemi, uçak ve/veya denizaltılardan oluşan bir kuvvet. 2. Kartografide, şekil bölgelerini hasıl etmek için gerek mekanik gerekse fotografik olarak örtü ile birlikte kullanılabilecek bir çizgili veya diğer muntazaman şekle havi bulunan cam veya plastik bir film şeridi. 3. Gözetleme, kamuflaj veya gizlemede, gizlenecek veya kamufle edilecek cisim ile sensör arasında görünen, gözetleme sensörlerine şeffaf olmayan herhangi bir tabii ya da suni madde. Ayrıca bakınız: "concealment". 4. Ana görevi bilgileri rapor etmek, tanıtmak, gözlemek olan ve yalnız kendi emniyeti için savaşan güvenlik unsuru. 5. İstek belgesini incelemek: Bir isteğin mahalli kaynaklardan temin edilen maddelerle karşılanıp karşılanamayacağını ve talep edilen şeylere ve dereceye kadar ihtiyaç olduğunu tespit etmek maksadıyla, istek belgesini incelemek. 6. Blende etmek, Maskelemek: Bir radar cihazındaki arzu edilmeyen eko veya eko karışımlarını ortadan kaldırmak. Bu iş, radarı, derin olmayan bir sütreye yerleştirmek suretiyle yapılır. 7. Ekran: Bak. "radar screen"
- screen
- (Askeri) Paravana, bölme, taramak
- screen
- (fiil) perde ile ayırmak, korumak, saklamak, gizlemek, örtmek, kamufle etmek, kalburdan geçirmek, elemek, eleme yapmak, oynatmak (film), ekranda göstermek, filme almak (kitap vb.)
- screen
- {f} ekranda göstermek
- screen
- (Tıp) Muayene (tetkik) etmek
- screen
- {f} elemek
- screen
- {f} gizlemek
- screen
- muhafaza etmek
- screen
- düşmana karşı siper vazifesi gören bölük
- screen
- (Tıp) Bakınız: Screening
- screen
- {f} perde ile ayırmak
- screen
- önüne perde çekmek
- screen
- {f} perdele
- screen
- {f} kalburdan geçirmek
- screen
- sinema
- screen
- {f} oynatmak (film)
- screen
- (Hukuk) tarama
Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.
- Her health screening showed no negative results.
Aramalarımı taramaya başladım.
- I've started screening my calls.
- screen
- süzgeç
- screen
- (Hukuk) eleme