Tom kontuarda durdu, resepsiyonistle konuşuyordu.
- Tom stood at the counter, talking to the receptionist.
Resepsiyona gitmek istemedim.
- I didn't want to go to the reception.
Onun yeni kitabı tatminkar bir alışla karşılaştı.
- His new book met with a favorable reception.
Erken sabah karşılama masasında ilk kimin gideceğine karar vermek için kura çektik.
- We drew lots to decide who would go first at the early morning reception desk.
Tom'a sıcak bir kabul verildi.
- Tom was given a warm reception.
O, arkadaşının düğün kabulünde harika bir konuşma yaptı.
- She made a wonderful speech at her friend's wedding reception.