O, banka yöneticisinde olumlu bir izlenim bıraktı.
- He made a favorable impression on his bank manager.
Sana o izlenimi vermeyi kastetmemiştim.
- I didn't mean to give you that impression.
Sana o izlenimi vermeyi kastetmemiştim.
- I didn't mean to give you that impression.
İzlenimin nedir, doktor?
- What's your impression, doctor?
O iyi bir etki yaptı.
- He made a good impression.
Bugünün Pekin'i bende çok derin bir etki bıraktı ve merakımı uyandırdı.
- Today's Beijing has given me a very deep impression and aroused my curiosity.
Doğruyu söylemediğin kanısındayım.
- I get the impression that you aren't telling the truth.