O, toplumun müziğe âşık dediği kişidir.
- He's what society calls a real lover of music.
İki âşık yüz yüze oturdular,çay içtiler.
- The two lovers sat face to face, drinking tea.
Onun sevgilisi İngiliz hükümeti için çalışan bir casus.
- Her lover is a spy working for the British government.
Onu çok iyi bir arkadaş olarak düşünebilirim fakat onu bir sevgili olarak düşünemem.
- I can think of him as a very good friend, but I can't think of him as a lover.
Ben bir kedi severdim.
- I used to be a cat lover.
Gençliğimden beri bir spor sever oldum.
- I have been a lover of sports since I was young.
Fransızlar Almanlardan daha iyi dostlar.
- The French are better lovers than the Germans.