Yarın burada bir toplantı yapacağız.
- We are going to have a meeting here tomorrow.
Dün gece Bay A bugünkü toplantıya katılamayacağını söylemek için beni aradı.
- Last night, Mr. A called me up to say he couldn't attend today's meeting.
Ben kısa sürede seninle tekrar görüşmek için sabırsızlanıyorum.
- I look forward to meeting you again soon.
Seninle görüşmeyi iple çekiyorum.
- I've been looking forward to meeting you, Tom.
Tom gelinceye kadar mitinge başlamayacağız.
- We won't start the meeting until Tom comes.
Tom mitinge katılmak için Mary'ye ihtiyaç olduğunu düşünmez.
- Tom doesn't think there is any need for Mary to attend the meeting.
Burada seninle buluşmayı asla hayal etmedim.
- Never did I dream of meeting you here.
Eski arkadaşımla buluşmak çok hoştu.
- Meeting my old friend was very pleasant.
Seninle gerçek hayatta buluşmak harikaydı.
- It was awesome to meet you in real life!
Tom Mary ile yeniden buluşmak için istekli.
- Tom is eager to meet Mary again.
Bir gün gerçekten başka bir Esperantist ile tanışmak istiyorum.
- I really would like to meet another Esperantist some day...
Herkes seninle tanışmak istiyor.Sen ünlüsün!
- Everyone wants to meet you. You're famous!
Şirketimizin ilk önceliği, müşterilerimizin ihtiyaçlarını karşılamaktır.
- Our company's first priority is meeting our customers' needs.
Onu karşılamak amacıyla oraya gittim.
- I went there for the purpose of meeting him.
Atletizm yarışması 15 Ekim'de düzenlendi.
- The athletic meet took place on October 15.
Atletik yarışma gelecek haftaya kadar ertelendi.
- The athletic meet was put off until next week.
Paris'te onunla buluşma şansım vardı.
- I had a chance to meet him in Paris.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet him at the coffee shop.
Boston'a gelmemin nedeni, evlenmeyi umduğum kadına rastlamaktır.
- The reason I came to Boston is to meet the woman I hope to marry.
Sizin gibi hoş insanlara rastlamak enderdir.
- It's rare to meet nice people like you.
Karşılaşmamız oldukça raslantıydı.
- Our meeting was quite accidental.
Sanki onun benimle karşılaşmaktan çekindiğini hissettim.
- I felt as if he shrank from meeting me.
Ben sizinle karşılamaya can atıyorum.
- I've been anxious to meet you.
Beni istasyonda karşılamayı unutma.
- Do not forget to meet me at the station.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Paris'te onunla buluşma şansım vardı.
- I had a chance to meet him in Paris.
Bir dahaki sefere bir buluşma yeri kararlaştıracağız.
- Next time we'll agree on a meeting place.
OK, let's arrange a meet with Tyler and ask him.
Tom said he had to go to a meeting.
- Tom said that he had to go to a meeting.
Tom is in a meeting right now.
- Tom's in a meeting right now.
They came together in a chance meeting on the way home from work.
We need to have a meeting about that soon.
Earthquakes occur at the meeting of tectonic plates.
What has the meeting decided.
... Deese from the National Economic Council, who was held up in a meeting but is planning ...
... about meeting somebody instead of the rich man's phone call it becomes ...