Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
- I stood aside to let them pass.
Tom'un kazanmasına izin vermek zorunda kaldım.
- I had to let Tom win.
Sporun çalışmalarınıza engel olmasına izin vermeyin.
- Don't let sports interfere with your studies.
İlişkilerin çalışmalarınıza engel olmasına izin vermeyin.
- Don't let relationships interfere with your studies.
Tam bir ayak bağıyım.
- I'm just a hindrance.
Motive değilsen hemen eve dön. Sadece bir ayak bağı olacaksın.
- If you're not motivated, go back home. You'll just be a hindrance.
Onu sıkıca tuttu ve hiç bırakmak istemedi.
- She held him tightly and never wanted to let go.
Tom bırakmak istiyor.
- Tom wants to let it go.
Tom Mary'nin onu öpmesine izin vermek niyetinde değildi.
- Tom didn't intend to let Mary kiss him.
Tom Mary'ye yol vermek için öne geçmeye karar verdi.
- Tom decided to go ahead let Mary have her way.
Eskiden yaptığımız gibi parkta yemek yiyelim.
- Let's eat in the park like we used to.
Bir sürü eski mektup attı.
- He threw away a bunch of old letters.
High-heeled shoes may be fashionable, but they can also be a hindrance to walking.
Your hindrance of this process will not be tolerated.