a goal, aim or principle, especially one which transcends purely selfish ends

listen to the pronunciation of a goal, aim or principle, especially one which transcends purely selfish ends
الإنجليزية - التركية

تعريف a goal, aim or principle, especially one which transcends purely selfish ends في الإنجليزية التركية القاموس.

cause
{f} yol açmak

Paniğe yol açmak istemiyorum. - I don't want to cause a panic.

Herhangi bir soruna yol açmak istemiyoruz. - We don't want to cause any trouble.

cause
neden

Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir. - Marriage is the main cause of all divorces.

Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir. - The primary cause of his failure is laziness.

cause
{f} neden olmak, sebep olmak, yol açmak: What's caused this? Buna yol açan ne? Will it really cause my camellias to bloom earlier? Gerçekten
cause
{i} gaye
cause
{i}

İşçilerimiz buz fırtınasının neden olduğu hasarı onarmak için gece gündüz çalışıyorlar. - Our employees are working around the clock to fix the damage caused by the ice storm.

Tom başıma fazladan iş çıkarıyor. - Tom causes me a lot of extra work.

cause
{i} amaç

Burada iyi bir amaç için buradayız. - We're here for a good cause.

cause
{f} neden olma

Alarm için neden olmadığını anlıyorum. - I see no cause for alarm.

Bunun olmasına neden olmadın. - You didn't cause it to happen.

cause
tarafını tutmak
cause
{i} sorun

Tom bana çok sorun çıkarıyor. - Tom causes me a lot of trouble.

Soruna sebep olan sorunun kurbanı olacaktır. - Whoever causes trouble will be the victim of the trouble.

cause
final cause asıl gaye
cause
make common cause with işbirliği etmek
cause
{i} dava, ülkü: That's a cause worthy of one's devotion. Kendini adamaya değer bir dava. 4
cause
ülkü
cause
{i} dava konusu
cause
{i} dava

Yakında hareket artmıyordu. Birçok kişinin cesareti kırıldı ve davadan ayrıldı. - Soon the movement was no longer growing. Many people became discouraged and left the cause.

O, davaya hiçbir katkıda bulunmadı. - He contributed nothing to the cause.

cause
ilke

Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz. - When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.

cause
-e neden olmak
cause
(isim) neden, sebep, amaç, gaye, haklı neden, dava, dava konusu, sorun, problem, iş
cause
{i} neden, sebep, illet
الإنجليزية - الإنجليزية
cause

He is fighting for a just cause.

a goal, aim or principle, especially one which transcends purely selfish ends

    الواصلة

    a goal, aim or principle, es·pe·cial·ly one which transcends pure·ly self·ish ends

    النطق

المفضلات