a fight or battle; an occasion on which people fight

listen to the pronunciation of a fight or battle; an occasion on which people fight
الإنجليزية - التركية

تعريف a fight or battle; an occasion on which people fight في الإنجليزية التركية القاموس.

fighting
kavga

Kavga ettiği için okuldan kovuldu. - He was expelled from school for fighting.

Tom her zaman kavga ediyor gibi görünüyor. - Tom always seems to be fighting.

fighting
{s} savaşan
fighting
dövüş

Keşke onlar dövüşmeyi bıraksalar. - I wish they would stop fighting.

Tom dövüşmüyor, değil mi? - Tom isn't fighting, is he?

fighting
mücadele

Japonyanın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir mücadele verdiğini söyleyebiliriz. - We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war.

Ben sonuna kadar mücadeleye niyet ediyorum. - I intend on fighting till the end.

fighting
harp
fighting
{s} savaş

Vietnam savaşında savaşırken öldü. - He died fighting in the Vietnam War.

Savaş bir hafta sürdü. - The fighting lasted one week.

fighting
savaşarak

O hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak harcamış cesur bir savaşçıydı. - He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.

fighting
{s} mücâdeleye hazır
fighting
(Askeri) SAVAŞ: Taktik alanda, yapılan bir savaş içinde bilfiil çarpışmalar
fighting
{i} mücâdele

Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim. - They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.

George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu. - George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.

fighting
{s} savaşçı

O hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak harcamış cesur bir savaşçıydı. - He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.

الإنجليزية - الإنجليزية
fighting
a fight or battle; an occasion on which people fight
المفضلات