تعريف a crash في الإنجليزية التركية القاموس.
- crash
- çarpmak
- crash
- kırılma
- crash
- kaza
Uçak kaza yapmadan saniyeler önce pilot koltuğunu fırlattı.
- The pilot ejected his seat seconds before the plane crashed.
Tom bir uçak kazasında öldü.
- Tom died in a plane crash.
- crash
- davetsiz olarak bir ziyafete katılm
- crash
- (Bilgisayar) arızalanmak
- crash
- {f} parçalanmak
- crash
- çökme
Tom'un bilgisayarı çökmeye devam ediyor.
- Tom's computer keeps crashing.
- get off
- -den inmek
- get off
- (deyim) gondermek. 3.[kd] ogrenmek. get off with someone [kd] karsi cinsten biriyle hemen samimi olmak. get someone off with someone [kd] birini karsi cinsten biriyle tanistirmak. get (someone) off the ground başarılı bir şekilde başlamak,gelişmek veya çalışmak
- biff
- (Bilgisayar) bıff
- crash
- yoğun
Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
- There was a chain-reaction crash during rush hour.
- crash
- çözülme
- crash
- çarpışma
CFIT son altı yıldır çarpışmaların sadece üçte birinin üzerinde olduğunu açıklamasına rağmen ölümlerin %53'üne sebep oldu.
- Although CFIT accounted for just over a third of crashes in the past six years, it caused 53% of the deaths.
Zırh giyen büyük bir çarpışmayla düşer!
- He who wears armor falls with a big crash!
- crash
- çatırdamak
- crash
- şangır şungur
- crash
- başkasının evinde kalmak, sabahlamak
Can I crash at your place on tonight? - Bu gece senin evinde kalabilir miyim?.
- crash
- cayırtı
- crash
- çatırdı
- crash
- uçak kazası
Tom, bir uçak kazasında hayatını kaybetti.
- Tom was killed in a plane crash.
Onun uçak kazasında ölmemiş olması bir mucize.
- It's a miracle he wasn't killed in the plane crash.
- crash
- gürültüyle çarpmak
- crash
- gürlemek
- crash
- çakılmak
- crash
- paldır küldür gitmek
- crash
- çat
- crash
- oto kazası
- crash
- yıkılma
- crash
- büyük bir gürültü
Büyük bir gürültüyle ağacın düştüğünü duyduk.
- We heard the tree fall with a crash.
- crash
- tarraka
- crash
- şangırdamak
- crash
- batkınlık
- crash
- şırak
- crash
- gürleme
- crash
- (Bilgisayar) olağandışı sonlanma
- crash
- hızlı
- crash
- sukut
- crash
- ezmek
- crash
- top atmak
- crash
- seri
- crash
- iflas bayrağını çekmek
- crash
- iflas etmek
- crash
- bindirmek
- crash
- yere çakılmak
- crash
- araba kazası
- get off
- plase etmek
- biff
- yumrukla
- biff
- yumruklamak
- crash
- ivedi
- crash
- iflas
1930'lardaki kriz sırasında, çok sayıda zengin insan borsanın iflasında her şeyini kaybetti.
- During the Depression in the 1930's, many wealthy people lost everything in the stock market crash.
Borsa niçin iflasa gitti.
- Why did the stock market crash?
- crash
- düşürmek
- crash
- hızlandırılmış
- crash
- düşmek
- crash
- gürültü
Büyük bir gürültüyle ağacın düştüğünü duyduk.
- We heard the tree fall with a crash.
Uçak gürültüyle yere çakılmadan hemen önce, keskin bir şekilde sağa döndü.
- The plane turned sharply to the right just before it crashed.
- crash
- (araba/vb.) gürültüyle çarpmak
- crash
- batkı
- crash
- acele
- crash
- (uçak/otomobil/vb.) kaza
- crash
- {i} arıza
- get off
- kurtulmak
- get off
- ayrılmak
Ben bu adadan ayrılmak istiyorum.
- I want to get off this island.
- crash
- konuşma dili (bir yere) davetsiz/izinsiz/biletsiz girmek/dalıvermek/katılmak
- crash
- (taşıta ait) kaza: "airplane crash - uçak kazası."
- crash
- çarpa çarpa şiddetli ve gürültülü bir şekilde gitmek veya koşmak: "A bull was crashing around in the china shop. - Zücaciye dükkânında bir boğa etrafı kira döke koşuyordu
- crash
- büyük bir gürültüyle çalmak/çarpmak/vurmak: "She crashed the dishes down on the table. - Tabakları büyük bir şangırtıyla masanın üstüne çaldı."
- crash
- bilgisayar arızalanmak
- crash
- çarp
Tom Mary'nin arabasına kimin çarptığını gördüğünü söylüyor.
- Tom says he saw who crashed into Mary's car.
Motosiklet bir arabaya çarptı.
- The motorcycle crashed into a car.
- crash
- (kaza sonucu olarak) çarpmak veya düşmek: "The plane crashed into the mountainside and burst into flame. - Uçak dağın yamacına çarpıp alev alarak yandı
- crash
- bilgisayar arıza
- crash
- şangırtı; gürleme, büyük bir gürültü
- crash
- (Ekonomi) Hızlı değer kaybı; iflas
The 1987 stock market crash.
- crash
- gürlemek, büyük bir gürültü yapmak: The thunder crashed. - Gök gürledi."
- crash
- (işyeri) hızla iflas etmek/top atmak
- crash
- atarak paramparça etmek: "He crashed his glass against the wall. - Bardağını duvara atarak paramparça etti."
- crash
- konuşma dili at (bir yerde) gece kalmak: Can İ crash at your place tonight? Bu gece sende kalabilir mıyım?
- biff
- vurmak
- biff
- {i} yumruk
- biff
- aniden vur
- biff
- {f} yumruk vurmak
- biff
- ani darbe
- biff
- {i} darbe
- crash
- {i} (Bilgisayar) arıza
- crash
- çökmek
- crash
- {f} sabahlamak
Sabahlamak için bir yere ihtiyacım var.
- I need a place to crash.
- crash
- paldır küldür gitmek/hareket etmek
- crash
- çarptırmak
- crash
- parçalamak
- crash
- {f} gürültü etmek
- crash
- {f} kırılmak
- crash
- kaza geçirmek
- crash
- {f} batmak
- crash
- {i} havlu ve perde yapımında kullanılan kaba bez
- crash
- {f} gürültüyle düşmek
- crash
- {i} çatırtı
- crash
- {f} davetsiz olarak gitmek
- crash
- {i} hızla gelen büyük iflas
- crash
- {i} yoğun kurs
- crash
- parçalanma
- get off
- (deyim) kurtulmak get off sth
- get off
- paçayı kurtarmak; (birini) cezadan kurtarmak: How can we get him off? Onu cezadan nasıl