Seni çıkarmak istemiyorum.
- I don't want to put you out.
Sana bir zahmet çıkarmak istemiyorum.
- I don't want to put you to any trouble.
Seni asla bir tehlikeye atmak istemedim.
- I never meant to put you in any danger.
Canlı bir ıstakozu kaynar su dolu bir kaba atmak acımasızca.
- It's cruel to put a live lobster into a pot of boiling water.
Onu arkamızda bırakmak zorundayız.
- We've got to put that behind us.
Hayatının onun ellerine bırakmak istediğinden emin misin?
- Are you sure you want to put your life in her hands?
Gitmeden bir şeyler atıştırmalısın.
- You should put something in your stomach before you go.
Sabit bir biçimde durarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı.
- Sitting still he tried to put his best foot forward.
He bought a January '08 put for Procter and Gamble at 80 to hedge his bet.