O etkin önlemler alamadı.
- He could not take effective measures.
Onun konuşması Hükümetin politikalarıyla ilgili etkili bir özürdü.
- His speech was an effective apology for the Government's policies.
Bunun umulmadık sonuçları olabilir.
- This could have unintended consequences.
Hata yapan sonuçlarına katlanır.
- He who makes the mistake bears the consequences.
Sonuçların aynı olmadığını vurgulamak önemlidir.
- It is important to stress that the consequences are not the same.
Sonuçların oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
- I think the consequences are fairly significant.
Sebep ve sonuç birbirlerine tepki yaparlar.
- Cause and effect react upon each other.
Eğer bunu yaparsan,bu sadece aksi sonuçlar doğuracak.
- If you do that, it will only bring about a contrary effect.
Antiseptiklerin etkin uygulaması hastane enfeksiyonlarının önlenmesinde önemli bir konudur.
- The effective application of antiseptics is an important matter in the prevention of hospital infections.
Bunun umulmadık sonuçları olabilir.
- This could have unintended consequences.
Tom sonuçları değerlendirmek için biraz zaman istedi.
- Tom took a moment to consider the consequences.
O gerçekten etkiliydi.
- That was really effective.
Yasa hâlâ yürürlüktedir.
- The law is still in effect.
Vize yasağı yürürlükte olduğu sürece Boston'a gidemem.
- I cannot travel to Boston as long as the visa ban is in effect.
I'm warning you. If you don't get me the report on time, there will be consequences.
... we were about to go through the worst recession since the Great Depression, as a consequence ...
... consequence. ...