Acele etmek zorunda olmadığımızı söyledim.
- I said we don't have to hurry.
Gerçekten acele etmek zorundayız.
- We've really got to hurry.
Buradan aceleyle ayrıldı.
- She left here in a hurry.
Acele et. Okula geç kalacaksın.
- Hurry up. You'll be late for school.
Misafirlerimiz bir telaş içindeler.
- Our guests are in a hurry.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Acele et. Okula geç kalacaksın.
- Hurry up. You'll be late for school.
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
- Hurry, or you'll miss the train.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.