We saw a lake far below.
- Biz çok aşağıda bir göl gördük.
He looked down at the valley below.
- Aşağıdaki vadiye baktı.
She looked at me with tears running down her cheeks.
- Yanaklarından aşağı akan gözyaşlarıyla bana baktı.
We were afraid that we might be hit by a bullet, so we ran downstairs.
- Biz bir mermi tarafından vurulabileceğimizden korkuyorduk, bu yüzden aşağıya koştuk.
Sports cured him of his inferiority complex.
- Spor onun aşağılık kompleksini tedavi etti.
He has an inferiority complex.
- Onun bir aşağılık kompleksi var.
Hanover is the capital of Lower Saxony.
- Hannover Aşağı Saksonya'nın başkentidir.
The actual price was lower than I had thought.
- Gerçek fiyat düşündüğümden daha aşağıdaydı.
There is no reason for you to feel inferior to anyone.
- Birinden daha aşağıda olduğunu hissetmek için hiçbir neden yoktur.
He examined it from top to bottom.
- Onu baştan aşağı inceledi.
Mary cleaned her apartment from top to bottom.
- Mary dairesini baştan aşağı temizledi.
This book costs more or less 20 euros.
- Bu kitap aşağı yukarı 20 avroya mâl oldu.
Tom and Mary are more or less the same weight.
- Tom ve Mary aşağı yukarı aynı ağırlıktalar.
We saw the parade move down the street.
- Geçit töreninin caddeden aşağıya doğru ilerlediğini gördük.
We looked down on him as a coward.
- Biz onu bir korkak olarak aşağıladık.
Tom started bouncing up and down on the bed.
- Tom yatağın üstünde yukarı aşağı sıçramaya başladı.
The following words are called pronouns and are used as the subject of a sentence. They represent a person or a thing.
- Aşağıdaki sözcüklere adıl denir ve cümlede özne olarak kullanılırlar. Onlar bir kişi veya nesne sunarlar.
No one should be subjected to such humiliation.
- Hiç kimse böyle bir aşağılanmaya maruz bırakılmamalıdır.
My chinese is far from perfect, but I can roughly understand everything he is saying.
- Benim Çincem mükemmel olmaktan uzak, ama aşağı yukarı onun söylediği her şeyi anlayabiliyorum.
He can't be under thirty.
- O otuzdan aşağı olamaz.
She came downstairs with a letter in her hand.
- Elinde bir mektupla merdivenlerden aşağı indi.
Let's go downstairs for dinner.
- Akşam yemeği için aşağı kata inelim.