تعريف ağır ağır في التركية الإنجليزية القاموس.
- slowly
- 1. slowly. 2. (to weigh) at the very most
- slow
- by inch
- inch by inch
- largo
- {f} bit by bit
- ponderously
- ağır
- weighty
- ağır
- serious
Barney was wounded seriously.
- Barney ağır şekilde yaralandı.
Both were seriously wounded.
- Her ikisi de ağır yaralandı.
- ağır
- slow
It was like watching a slow motion movie.
- Ağır çekim bir film izlemek gibiydi.
They showed the scene in slow motion.
- Onlar sahneyi ağır çekimle gösterdiler.
- ağır
- heavy
Can you manage to carry that heavy suitcase by yourself?
- O ağır bavulu kendiniz taşıyabilir misiniz?
There is a heavy tax on tobacco.
- Tütünde ağır bir vergi vardır.
- ağır ağır gitmek
- cruise
- ağır ağır gezinmek
- stroll
- ağır ağır konuşma
- drawl
- ağır ağır oturmak
- plonk oneself down
- ağır ağır takip etmek
- draggle
- ağır ağır yolcu arayan taksi
- cruising taxi
- ağır ağır yürümek
- potter along
- ağır
- severe
In severe cases, cracks can form or it can snap apart.
- Ağır vakalarda çatlaklar oluşabilir ya da kırılabilir.
Tom must be severely punished.
- Tom ağır cezalandırılmalı.
- ağır
- lazy
- ağır ateşte pişirilmiş
- stewed
- ağır basma
- preponderance
- ağır iş
- hard work
Thanks for the hard work.
- Ağır iş için teşekkürler.
- ağır işiten
- deaf
- ağır silahlar
- artillery
The soldiers had artillery.
- Askerlerin ağır silahları vardı.
- ağır suç
- felony
- ağır suç
- (Hukuk) serious offence
- ağır yaralı
- badly wounded
- ağır yaralı
- severely wounded
- kapağı kapalı ve ağır ateşte pişirmek
- stew
- ağır (izotop)
- (Fizik) heavy
- ağır (koku)
- strong
- ağır (masraf)
- grievous
- ağır (yiyecek)
- rich
- ağır yük
- heavy goods
- ağır yük
- (Ticaret) heavy laden
- ağır yük
- heavy duty
- ağır yük
- dead weight
- bunu ağır ödersin
- pay
- ağır şekilde
- seriously
Barney was wounded seriously.
- Barney ağır şekilde yaralandı.
- ağır
- dull
- ağır eleştirmek
- score
- ağır
- not fast
- ağır araç
- heavy vehicles
- ağır başlı
- tranquil, serene, extreme calm
- ağır ceza mahkemesi
- Criminal court
- ağır ceza mahkemesi
- Assize court
- ağır egzersiz
- heavy exercise
- ağır içki
- hard liquor
- ağır içki
- heavy drink
- ağır mahkumiyet
- heavy sentence
- ağır metal analizi
- heavy metal analysis
- ağır metal tayini
- determination of heavy metals
- ağır ortam siklonu
- heavy media cyclone
- ağır solunum bozukluğu
- acute respiratory disorder, severe respiratory disorder
- ağır top
- big gun
kodaman, önemli kimse.
- işitilmedik, çok ağır sövgü
- Presentation of hearing, severe invectives
- uykusu ağır
- severe sleepiness
- Londra ağır ceza mahkemesi
- Old Bailey
- Sea Stallion-Personel/yük naklinde kullanılan tek motorlu ağır ikmal helikopteri
- (Askeri) Sea Stallion
- ağır
- heavy; heavy, difficult, strenuous; dull, stodgy, ponderous; serious, grave, severe, nasty; stuffy, smelly; (söz) offensive, hurtful, cutting, biting; slow, ponderous; (yiyecek) indigestible, rich, stodgy, heavy; thick, viscous; (uyku) deep; valuable, pre
- ağır
- slow-moving
- ağır
- valuable, precious
- ağır
- hard
My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
- Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
You are working too hard. Take it easy for a while.
- Çok çalışıyorsun. Bir süre ağırdan al.
- ağır
- heavyweight
He will fight the heavyweight champion tomorrow.
- Yarın ağır siklet şampiyonu ile karşılaşacak.
- ağır
- bovine
- ağır
- heavy, difficult (work)
- ağır
- thick, viscous
- ağır
- sharp (words)
- ağır
- arduous
- ağır
- stuffy, oppressive; smelly
- ağır
- oppressive
- ağır
- heavily
The stimulus package was heavily criticised.
- Teşvik paketi ağır biçimde eleştirildi.
Were they heavily armed?
- Onlar ağır silahlı mıydı?
- ağır
- seriously
Her child had been seriously ill for a week before Dr. Kim arrived.
- Dr. Kim gelmeden önce bir hafta boyunca çocuğu ağır hasta olmuştu.
Both were seriously wounded.
- Her ikisi de ağır yaralandı.
- ağır
- slowly; ponderously
- ağır
- badly
Tom's bag was badly damaged.
- Tom'un çantası ağır hasar gördü.
My car was badly damaged in the accident.
- Arabam kazada ağır hasar gördü.
- ağır
- indigestible
- ağır
- serious, difficult (problem)
- ağır
- dignified
You look very dignified.
- Çok ağırbaşlı görünüyorsun.
Tom says I look dignified.
- Tom ağırbaşlı göründüğümü söylüyor.
- ağır
- indigestible, rich, heavy (food)
- ağır
- heavy; (Askeriye) heavy
- ağır adam
- 1. man who acts slowly. 2. man who is slow to respond, lazy man. 3. serious-minded man
- ağır adımlarla yürümek
- tramp
- ağır adımlarla yürümek
- clump
- ağır adımlarla yürümek
- stalk
- ağır aksak
- very slowly, at a snail's pace
- ağır aksak
- very slowly and irregularly
- ağır almak
- to proceed slowly (with)
- ağır ayak sesi
- tramp
- ağır basan
- predominant
- ağır basan
- overriding
- ağır basma
- overweight
- ağır basmak
- outweigh
- ağır basmak
- have strong influence
- ağır basmak
- overbalance
- ağır basmak
- to predominate, to turn the scale
- ağır basmak
- preponderate
- ağır basmak
- militate
- ağır basmak
- overbear
- ağır basmak
- predominate
- ağır başlı
- (Hukuk) salemn
- ağır benzin
- heavy petrol
- ağır bir sancı
- It's a dull pain
- ağır canlı
- lazy, sluggish
- ağır canlı
- lazy, inactive, sluggish
- ağır ceza
- harsh penalty
- ağır ceza
- servitude
- ağır ceza
- grueling
- ağır ceza görmek
- get it in the neck
- ağır ceza mahkemesi
- criminal court for major cases
- ağır cismani zarar
- (Hukuk) (bedeni) grievous bodily harm (UK), grievous bodily injury (INT)
- ağır darbe
- dong
- ağır darbe
- nasty blow
- ağır davranmak
- dawdle
- ağır davranmak
- to move slowly
- ağır davranmak
- to act slowly, move slowly
- ağır eleştiri
- hatchet job
After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here.
- Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.
- ağır eleştiri
- slash
- ağır eleştiri
- Philippic
- ağır eleştiri
- razz
- ağır eleştiri
- scorcher
- ağır eleştiri yapmak
- pick to pieces
- ağır eleştirmek
- slash
- ağır eleştirmek
- scorch
- ağır ezgi
- to drawl
- ağır ezgi, fıstıki makam
- (Konuşma Dili) slowly, taking one's time, ponderously
- ağır gelmek
- bear down on
- ağır gemi
- (Askeri) heavy boat
- ağır geçmek
- hang heavy
- ağır hapis cezası
- imprisonment for five years or more
- ağır hasta
- seriously ill
- ağır hasta olmak
- be in a bad way
- ağır hastalık
- fatal disease, serious disease
- ağır hava
- fug
- ağır havalı
- fuggy
- ağır helikopter
- (Askeri) heavy helicopter
- ağır hidrojen
- heavy hydrogen, deuterium döteryum
- ağır hizmet
- heavy duty
- ağır ihmal
- criminal neglect
- ağır ihmal
- law gross negligence
- ağır ihmal
- gross negligence
- ağır ihmal
- wanton negligence
- ağır ihmal
- culpable negligence
- ağır ilerleme
- jogtrot
- ağır ilerlemek
- plod
- ağır iyonlar
- heavy ions
- ağır iş
- hard work, heavy duty
- ağır iş
- gruelling
- ağır iş
- taskwork
- ağır iş
- plodding
- ağır iş yapmak
- grub
- ağır iş yapmak
- drudge
- ağır işitme
- deafness
- ağır işitmek/duymak
- to be hard of hearing
- ağır işçi
- slang prostitute, whore
- ağır işçi
- slogger
- ağır kanlı
- 1. slow, inactive, sluggish. 2. repulsive, unattractive
- ağır kayıp
- great losses
- ağır kaza
- severe accident
- ağır kil
- heavy clay
- ağır konuşan kimse
- hatchet man
- ağır konuşma
- lash of one's tongue
- ağır konuşmak
- have a rough tongue
- ağır metal
- heavy metal
- ağır ol
- a) slow down! b) take it easy!
- ağır olarak
- adagio
- ağır olarak
- massively
- ağır oturmak
- to behave with dignity
- ağır palto
- petersham
- ağır pantolon
- petersham
- ağır para cezası
- heavy fine
- ağır parçacık
- heavy particle
- ağır sanayi
- heavy industry
- ağır siklet
- heavy
He will fight the heavyweight champion tomorrow.
- Yarın ağır siklet şampiyonu ile karşılaşacak.
- ağır siklet
- heavyweight
He will fight the heavyweight champion tomorrow.
- Yarın ağır siklet şampiyonu ile karşılaşacak.
- ağır sikletli binici
- welterweight
- ağır spar
- heavy spar
- ağır spat
- heavy spar barit
- ağır su
- deuterium oxide
- ağır suç
- (Kanun) gross misconduct
- ağır suç türünden
- flagitious
- ağır söylemek
- to use hard words
- ağır söylemek
- use hard words
- ağır söz
- hard word, harsh word; hard words, harsh words
- ağır sözler
- harsh words
- ağır süvari
- dragoon
- ağır sıvı
- heavy liquid
- ağır taşıyıcı önceden mevzilendirilmiş gemisi
- (Askeri) heavy-lift pre-position ship
- ağır tempolu bir dans
- minuet
- ağır teçhizat taşıyıcı
- (Askeri) heavy equipment transporter
- ağır teçhizat; yüksek infilak etkili patlayıcı madde
- (Askeri) heavy equipment; high explosive
- ağır top
- big gun, important person, powerful person
- ağır top
- heavy
- ağır toplar
- ordnance
- ağır toprak
- heavy soil
- ağır trafik
- heavy traffic
- ağır ve emin
- slow and sure
- ağır ve ihtişamlı
- maestoso
- ağır ve zahmetli iş
- donkey work
- ağır vergi koymak
- overtax
- ağır vergili
- heavy duty
- ağır yara
- (Hukuk) serious injury
- ağır yaralanmak
- take the knock
- ağır yaralı
- seriously wounded
- ağır yaralı
- seriously wounded, gravely injured
- ağır yük
- incubus
- ağır yük
- heavy duty, heavy goods
- ağır yük
- burden
- ağır yürümek
- plod
- ağır yürümek
- go at a walk
- ağır çalışmak
- sweat
- ağır çekimli film
- slow motion picture
- ağır çekiç
- triphammer
- ağır çekmek
- preponderate
- ağır ödemek
- pay dearly for
- ağır ön-üretim
- heavy prefabrication
- ağır şekilde
- grossly
- ağır şekilde
- heavy
- ağır şekilde
- heavily
I was heavily sedated.
- Ağır şekilde sakinleşmiştim.
The building was heavily damaged by fire.
- Bina yangında ağır şekilde hasar gördü.