Annem bana birkaç yeni giysi yaptı.
- My mother made some new clothes.
Babam, doğum günüm için bana birkaç CD aldı.
- My father bought some CDs for my birthday.
Etinin üzerine biraz tuz koy.
- Put some salt on your meat.
Annem, bir meyve mağazasından biraz elma aldı.
- My mother bought some apples at a fruit store.
Bazı doktorlar hastalarını memnun etmek için bir şeyler söylerler.
- Some doctors say something to please their patients.
Bazı öğrenciler otobüsle gitti, diğerleri de yürüyerek gitti.
- Some of the students went by bus, and others on foot.
Kimisi yürüyerek, diğerleri de bisikletle gitti.
- Some went on foot, and others by bicycle.
Bazı insanlar herhangi bir dine inanmıyor.
- Some people don't believe in any religion.
Bu herhangi birinin yapabileceği bir şey değil.
- It's not something anyone can do.
Kimisi yürüyerek, diğerleri de bisikletle gitti.
- Some went on foot, and others by bicycle.
Kimileri televizyonun faydadan çok zarar getirdiğini iddia ediyor.
- Some people insist that television does more harm than good.
Tom bankadan bir miktar para çekti.
- Tom withdrew some money from the bank.
Tom bir çekiç daha ve bir miktar çivi almak için nalbura gitti.
- Tom went to the hardware store to buy another hammer and some nails.
Yöneticilerden bazısı onun şirketin başkanı olmasından yakındı.
- Some of the managers complained about him becoming the president of the company.
Bazı tuz madenlerden gelir, bazısı sudan.
- Some salt comes from mines, some from water.
Bazı durumlarda, zümrütler elmaslardan daha değerli olabilir.
- In some cases, emeralds can be worth more than diamonds.
Bazı durumlarda, meme ameliyatı koruyucu bir ameliyattır- meme kanseri riski yüksek olduğu düşünülenler tarafından alınan bir önlem.
- In some cases, mastectomy is prophylactic surgery - a preventive measure taken by those considered to be at high risk of breast cancer.
Birçok kelimeler hecelerine göre telaffuz edilirler fakat bazıları değil.
- Many words are pronounced according to the spelling, but some are not.
Bazıları tartışmaktan nefret ederler.
- Some people hate to argue.
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Süpermarkete gitmek ve biraz tereyağ almak ister misin?
- Would you go to the supermarket and get some butter?
Süpermarkette almam gereken bir şey vardı fakat onu almayı unuttum.
- There was something I needed to get at the supermarket, but I forgot to pick it up.
Bazı insanlar hükümetin oldukça çok fazla gücünün olduğunu düşünüyor.
- Some people think the government has way too much power.
Şu ana kadar yaptığın bütün şey her şeye kusur bulmak, keşke daha yapıcı bir şey söyleyebilsen.
- All you ever do is nitpick. I wish you could say something more constructive.
Birisi fark edene kadar planı gizli tutmak zorundasın.
- You must keep the plan secret until someone notices it.
Maddelerin bazıları, özellikle eğer hamile iseniz, zararlıdır.
- Some of the ingredients are harmful, especially if you are pregnant.
John geldi ve kutulardan bazılarını taşıdı.
- John came and moved some of the boxes.
Tom, Mary'ye bir sürü soru sordu, ama o bazılarına cevap vermeyi reddetti.
- Tom asked Mary a lot of questions, but she refused to answer some of them.
Onlardan bazıları samimi değildi.
- Some of them were not friendly.
Bir ara seni kurtarayım.
- Let me save you some time.
Seni bir ara kurtarabiliriz.
- We can save you some time.
Onu bir süre önce buldum.
- I found it some time ago.
Ben bir süre önce bu şarkıyı dinledim.
- I have heard of this song some time ago.
Peter bir süre için yeni bir daire bulmak için çalışıyor.
- Peter has been trying to find a new apartment for some time.
Ben bir süre için izin istedim.
- I asked for some time off.
İngiliz önerisinin bazı bölümleri kabul edilemez görünüyor.
- Some parts of the British proposal seem unacceptable.
Tom'un kesinlikle bazı oldukça eski-moda fikirleri var.
- Tom certainly has some pretty old-fashioned ideas.
O, oldukça sık olan bir şeydir.
- That's something that happens quite often.
O hayır kuruluşuna yaklaşık iki milyar yen bağışta bulunan birinin adı verildi.
- That charity is named after someone who contributed about two billion yen.
Biz araba içinde yaklaşık 100 mil katettik.
- We covered some 100 miles in the car.
Bir ölçüde Japonca konuşur.
- She speaks Japanese to some extent.
Tom bir ölçüde Fransızca konuşur.
- Tom speaks French to some extent.
Bir dereceye kadar ona güvenirim.
- I trust him to some extent.
Söylenti bir dereceye kadar doğru.
- The rumor is true to some extent.
Bir noktada, bu cümle Esperanto'ya çevrilecek.
- At some point, this sentence will be translated in Esperanto.
Hiçbir münakaşa hayrına bitmez, bir noktada illa ki tekrar su yüzüne çıkar.
- No controversy is ever over for good. It will always resurface at some point.
I'm going to cut you some slack. Because it's the last day of classes, we don't have to talk anything serious today.
Kimileri televizyonun faydadan çok zarar getirdiğini iddia ediyor.
- Some people insist that television does more harm than good.
Bir yere kadar bu problemi anlayabilirim.
- I can understand this problem to some extent.
Bir yere kadar seninle aynı fikirdeyim.
- I agree with you to some extent.
Bazı hayvanlar tırmanmada çok iyidirler.
- Some animals are very good at climbing.
Tom bazı çok iyi sorular sordu.
- Tom asked some very good questions.
Bu sabah hava bir parça soğuk geliyor.
- The air feels somewhat cold this morning.
Tom bir parça müzisyen.
- Tom is something of a musician.
Sami aşağı yukarı yüz tane kadın kaçırdı.
- Sami kidnapped something like a hundred women.
Yasal harcamalar, aşağı yukarı, ona 9.000 sterline mal oldu.
- The legal costs set him back something in the order of £9,000.
Bu evle ilgili acayip bir şey var.
- There's something strange about this house.
Bazen acayip bir adam olabiliyor.
- Sometimes he can be a strange guy.
Biraz kahve ister misin?
- Would you like some coffee?
Sana küçük bir şey getirdim.
- I brought you a little something.
Tom, kendi veda yemeğinde birtakım müstehcen espriler yaptı ve bazı meslektaşları bundan rencide oldu.
- Tom told a number of off-colour jokes at his farewell dinner, and some of his colleagues were offended.
Sami'nin bedeni birtakım kötü ruhlar tarafından ele geçirilmişti.
- Sami's body was possessed by some evil spirit.
Onun evi Dördüncü Cadde civarında bir yerde.
- His house is somewhere about Fourth Street.
O, parkın civarında bir yerde yaşıyor.
- He lives somewhere around the park.
Biz Tom'a bir takım sorular sorduk.
- We asked Tom some questions.
Bazı insanlar başarıyı çok para kazanma olarak tanımlarlar.
- Some people identify success with having much money.
Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
- You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
Bir dereceye kadar seninle aynı fikirdeyim.
- To some extent I agree with you.
Bir dereceye kadar, biz hepimiz ondan muzdaribiz.
- We all suffer from it to some degree.
Burası bir hayli kalabalık. Haydi başka bir yere gidelim.
- It's way too crowded in here. Let's go somewhere else.
It created a disruption, and then some.
His boss found him catching some z's at his desk yesterday.
Cut the new guy some slack. He's only been here for two days.
I'm going to that new club to get some tonight.
The young Marine was spoiling for a fight; he hoped to get some during his next tour of duty.
Long time, bro. Give me some skin.
Strike three! Grab some pine, Meat!.
Any frank discussion of politics is sure to ruffle some feathers.
Would you like some grapes?.
He is some acrobat!.
Some people like camping.
Everyone is wrong some of the time.
Some enjoy spicy food, others prefer it milder.
I guess he must have weighed some 90 kilos.
Would you like some water?.
Can I have some of them?.
The sequence S converges to zero for some initial value v.
He had edited the paper for some years.
Person B: Oh, some people! They just need to be shot.
Archbishop Whately used to say ‘Throw dirt enough, and some will stick;' well, will stick, but not, will stain. I think he used to mean ‘stain,' and I do not agree with him.
Believe the planners worked on the principle of throw enough mud at the wall, and some of it will stick.
Word of advice NVUS time to distance yourself from LuukH as quickly as possible and dish some dirt, otherwise well the saying goes - throw enough mud at the wall and some of it will stick.
Perhaps If you stuff both of them into a sack and beat on it, you'll always hit the right one! is a bit like our If you throw enough mud at the wall, some of it will stick. If you attack something enough, then something is bound to take effect (although the mud and the wall one is generally about a person's reputation).
There used to be a saying that if you throw enough mud at the wall some of it will stick. Be enthusiastic and you will always sell.
Tomorrow I'll go to the beach and try to catch some rays.
I'm going to catch some z's before I go to work.
Andrew's late again. Cut him some slack - his wife's just had a baby.
Hey, cut me some slack, man. I’m only a few bucks short.
... And of course the 787 has had some issues. ...
... What you'll see here are some of the developers that we've ...