I think what Tom is doing is terrific.
- Bence Tom'un yaptığı müthiş.
You've done a terrific job.
- Müthiş bir iş yaptın.
Tom had a splendid idea.
- Tom'un müthiş bir fikri vardı.
A splendid idea occurred to John.
- John'un aklına müthiş bir fikir geldi.
Tom made a terrible discovery.
- Tom müthiş bir keşif yaptı.
Tom was a terrible coach.
- Tom müthiş bir antrenördü.
His speech got awfully boring.
- Onun konuşması müthiş sıkıcıydı.
What an awful world we live in!
- Ne müthiş bir dünyada yaşıyoruz!
Joe's idea for a new kind of car will make him filthy rich.
- Joe'nun yeni tür bir araba fikri onu müthiş zengin yapacak.
His speech got awfully boring.
- Onun konuşması müthiş sıkıcıydı.
A certain someone is being awfully fragile today.
- Bugün belirli bir kimse müthiş kırılgan oluyor.
Because of his great professional skill, the lawyer has a large number of clients.
- Avukatın müthiş profesyonel yeteneği sayesinde çok sayıda müvekkili var.
Everyone considers Nomo a great pitcher.
- Herkes Nomo'un müthiş bir atıcı olduğunu düşünüyor.
Tom is doing a fantastic job.
- Tom müthiş bir iş çıkarıyor.
The public has been tremendously impressed by Tom.
- Tom, halkı müthiş etkilemiştir.
It was tremendously exciting to be in Boston at that time.
- O anda Boston'da olmak müthiş heyecan vericiydi.
A good head and a good heart are always a formidable combination. But when you add to that a literate tongue or pen, then you have something very special.
- İyi bir kafa ve iyi bir kalp her zaman müthiş bir kombinasyondur. Fakat buna bir okuryazar dil ya da kalem eklediğinizde, o zaman çok özel bir şeyiniz vardır.
The leader made formidable declarations.
- Lider müthiş açıklamalar yaptı.
If she continues to live with a man she doesn't love for his money, the day will come when she will despair and be in dire straits.
- O parası için sevmediği bir adamla yaşamaya devam ederse, onun umudunu keseceği ve müthiş sıkıntıda olacağı gün gelecektir.
If she continues to live with a man she doesn't love for his money, the day will come when she will despair and be in dire straits.
- O parası için sevmediği bir adamla yaşamaya devam ederse, onun umudunu keseceği ve müthiş sıkıntıda olacağı gün gelecektir.