-e yeterli

listen to the pronunciation of -e yeterli
التركية - الإنجليزية

تعريف -e yeterli في التركية الإنجليزية القاموس.

-e yeterli
sufficient for
yeterli
adequate

No definition of poetry is adequate unless it be poetry itself. - Onun kendisi şiir olmadıkça, şiirle ilgili hiçbir tanım yeterli değildir.

This meal is adequate for two. - Bu yemek iki kişi için yeterlidir.

yeterli
sufficient

My explanation was not sufficient. - Açıklamam yeterli değildi.

My fluency is sufficient for many situations, but not for expressing my — often contradictory — emotions. - Benim akıcılığım birçok durum için yeterlidir, fakat genellikle çelişkili durumlarımı ifade etmek için değil.

yeterli
enough

Does Tom earn enough money to live in the city? - Tom şehirde yaşamak için yeterli para kazanıyor mu?

There was food enough for us all. - Hepimiz için yeterli yiyecek vardı.

yeterli
adequately
yeterli
proficient

Tom is proficient in French. - Tom Fransızcada yeterli.

She is proficient in French. - O, Fransızcada yeterlidir.

yeterli miktar
enough

Markku and Liisa had just enough to keep the wolf from the door. - Markku ve Liisa kıt kanaat geçinecek kadar yeterli miktara sahipti.

It is a common misconception that malnutrition means not getting enough food. - Yetersiz beslenme, yeterli miktarda yiyecek almama anlamına gelen yaygın bir yanlış kavramadır.

yeterli olmayan
(Tıp) insufficient
kendi kendine yeterli
(Askeri) self-contained
yeterli
enow
yeterli
sufficiently
yeterli
par

I'll go to Paris when I have enough money. - Yeterli param olduğunda Paris'e gideceğim.

In many parts of the world, there is not enough food to meet everyone's needs. - Dünyanın pek çok yerinde, herkesin ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli yiyecek yoktur.

yeterli
bonny
yeterli
up to

I am not feeling quite up to par. - Oldukça yeterli olduğumu hissetmiyorum.

I ought to have enough money saved up to buy a car by Christmas. - Noele kadar bir araba almak için yeterli para biriktirmeliydim.

yeterli
spitting
yeterli
due
yeterli beslememek
undernourish
yeterli derecede
adequately
yeterli değil
not enough

It's just not enough. - Bu gerçekten yeterli değil.

A promise is not enough. - Bir söz yeterli değil.

yeterli değil
insufficient
yeterli değil
inadequate
yeterli düzeyde
sufficiently
yeterli düzeyde
adequately
yeterli kadar
adequately
yeterli kadar
sufficient
yeterli kadar
sufficiently
yeterli koşul
(Matematik,Teknik) sufficient condition
yeterli kılmak
qualify
yeterli miktarda
sufficiently
yeterli olan
jake
yeterli olarak
adequately
yeterli olma
sufficiency
yeterli olmak
be sufficient
yeterli olmak
qualify
yeterli olmamak
fall short of
yeterli olmamak
fall short
yeterli seviyede olmayan
unequal
yeterli şekilde
adequately
yeterli şekilde
sufficiently
yeterli şey
sufficiency
yeterli
ample

Ten million yen will be ample for the project. - On milyon yen proje için yeterli olacaktır.

yeterli
competence

I'm not questioning your competence. - Ben senin yeterliliğini sorgulamıyorum.

görevini yapacak yeterli gücü olmayan
sufficient power to act without
yeterli bulmak
Find something sufficient, find something enough
adayların yeterli oyu sağlayamaması
run off vote
kendi kendine yeterli
self-reliant and self-sufficient
kendi kendine yeterli olma
(Ticaret) self-sufficiency
yeterli
fit
yeterli
snug
yeterli
qualified
yeterli
competent
yeterli
sufficient, adequate, enough; competent, qualified
yeterli
suited
yeterli
efficacious
yeterli
moderate
yeterli
phr
yeterli
(Hukuk) adequate, sufficient
yeterli
that will do
yeterli
working

I'm working like crazy to make sure I have enough time. - Yeterli zamanım olduğundan emin olmak için deli gibi çalışıyorum.

yeterli
efficient
yeterli
equal

He is not equal to the task. - O, görev için yeterli değildir.

yeterli
satisfactory
yeterli
adequate, sufficiently qualified (to do a job)
yeterli
effectual
yeterli
satisfying
yeterli
enough, sufficient, adequate
yeterli
decent

If you want your workers to be happy, you need to pay them a decent wage. - Çalışanlarınızın mutlu olmasını istiyorsanız, onlara yeterli bir ücret ödemelisiniz.

Tom has a very decent salary. - Tom'un çok yeterli maaşı var.

yeterli bilgi
working knowledge
yeterli bilgiye sahip olma
literateness
yeterli bir şekilde
capably
yeterli bulmak
find enough
yeterli bulmak
find adequate
yeterli bulmak
find it sufficient
yeterli darbe
(Elektrik, Elektronik,Teknik) enabling pulse
yeterli dayanım
adequate strength
yeterli derecede
sufficiently
yeterli derecede sermaye temin etmek
(Hukuk) provide sufficient funding
yeterli değil
That won't do
yeterli etken
(Tıp) sufficient cause
yeterli gelmek
stretch
yeterli görmek
find it sufficient
yeterli görmek
find adequate
yeterli görmek
find enough
yeterli gıdayı vermemek
underfeed
yeterli hale getirmek
qualify
yeterli istatistik
sufficient statistic
yeterli kalite
sufficient
yeterli kalitede
in adequate quality
yeterli kanıt
satisfactory evidence
yeterli kanıt
direct evidence
yeterli kazanma şans
(Konuşma Dili) sporting chance
yeterli miktar
sufficiency
yeterli miktar para
a sufficiency of money
yeterli miktarda bulunmak
have enough amount
yeterli miktarda bulunmak
have sufficient amount
yeterli miktarda temin edilen
well-supplied
yeterli niteliklere sahip olma
have the necessary qualifications
yeterli olarak
efficiently
yeterli olma güdüsü
competence motivation
yeterli olmak
suffice
yeterli olmak
hold out
yeterli olmak
get along
yeterli olmama
obviation
yeterli olmayan tedbirler
half measures
yeterli personeli olmayan
understaffed
yeterli personeli olmayan
short-staffed
yeterli sayı olmadığından oturuma son vermek
count out
yeterli sebep
(Pisikoloji, Ruhbilim) sufficient reason
yeterli süre
(Hukuk) sufficient time
yeterli tedavi analizi
(Pisikoloji, Ruhbilim) adequate treatment analysis
yeterli uyarı zamanı
(Havacılık) adequate warning time
yeterli vasıfları taşımak
be qualified to do smth
yeterli çoğunluk
working majority
yeterli çoğunluk mevcut olan
quorate
yeterli örneklem
(Pisikoloji, Ruhbilim) adequate sample
التركية - التركية

تعريف -e yeterli في التركية التركية القاموس.

yeterli
Bir işi yapma gücünü sağlayan özel bilgisi olan, kifayetli, ehliyetli, ehil
yeterli
Bir görevi, işlevi yerine getirmek gücü olan, etkisi olan
yeterli
İhtiyaçlara cevap veren, ihtiyaçları karşılayan
yeterli
Bir görevi, işlevi yerine getirmek gücü olan, etkisi olan. İhtiyaçlara cevap veren, ihtiyaçları karşılayan: "Yeterli çadırları var mı?"- M. Yesarî
yeterli beslenme
Vücudun yaşaması ve çalışmasını sürdürebilmesi için gerekli enerjinin karbon hidrat, yağ ve proteinlerden sağlanması işi
-e yeterli
المفضلات