We were just about to knock.
- Biz vurmak üzereydik.
Tom didn't want to reveal more than he had to.
- Tom zorunda olduğunun daha fazlasını açığa vurmak istemedi.
I can't stop you from revealing my secrets. However, I beg you not to.
- Seni sırlarımı açığa vurmaktan vazgeçiremem. Ancak, yapmaman için yalvarıyorum.
I don't want to shoot you, but I will if I have to.
- Seni vurmak istemiyorum, fakat zorunda kalırsam, vururum.
I had to shoot my horse.
- Atımı vurmak zorunda kaldım.
The judge was forced to slam her gavel down multiple times in order to restore order to the court.
- Hakim mahkemeye düzeni sağlamak için birkaç sefer tokmağı aşağı vurmak zorunda kaldı.
Tom wanted to hit Mary, but John stopped him.
- Tom Mary'ye vurmak istedi fakat John onu durdurdu.
Tom said he didn't mean to hit me.
- Tom amacının bana vurmak olmadığını söyledi.
The documents are to be stamped before distribution.