-e varmak

listen to the pronunciation of -e varmak
التركية - الإنجليزية

تعريف -e varmak في التركية الإنجليزية القاموس.

-e varmak
add up to
-e varmak
get to
-e varmak
progress
-e varmak
get through to
-e varmak
get up to
-e varmak
reach
-e varmak
number
-e varmak
gain
varmak
arrive

I want to arrive at Kennedy Airport early in the afternoon. - Öğleden sonra erken saatlerde Kennedy Havaalanına varmak istiyorum.

We must hurry if we want to arrive at the station on time. - Biz, zamanında istasyona varmak istiyorsak acele etmeliyiz.

farkına varmak
realize
farkına varmak
notice

The third thing you have to do is develop this ability to notice. - Yapmanız gereken üçüncü şey bu yeteneği geliştireceğinizin farkına varmak

varmak
to arrive (at/in), to get to, to reach, to attain, to appear, to hit; to amount to; to approach; to end in; (kadın kocaya) to marry (sb)
farkına varmak
recognize
karara varmak
resolve
varmak
approach
tadına varmak
enjoy
farkına varmak
awaken
varmak
reach

I want to reach the hotel before it gets dark. - Hava kararmadan otele varmak istiyorum.

At a speed of 17 km/sec, it would take about 75,000 years to reach Proxima Centauri, the second nearest star from Earth. - Saniyede 17 km hızla dünyadan en yakın ikinci yıldız olan Proxima Centauri'ye varmak yaklaşık 75.000 yıl alır.

varmak
end in
dikkat etmek farkına varmak
note
hükmüne varmak
adjudicate
sonunda varmak
land up
varmak
arrive in
varmak
attain to
varmak
amount

His debts amount to $2,000. - Onun borçları 2,000 dolara varmaktadır.

varmak
disembark
varmak
come to hand
varmak
turn up
varmak
to reach, arrive at, come to; to get to, get as far as
varmak
amount to

His debts amount to $2,000. - Onun borçları 2,000 dolara varmaktadır.

varmak
recure
varmak
lead
varmak
(Argo) rock up
varmak
roll up
varmak
get

How long will it take to get there? - Oraya varmak ne kadar sürer?

I want to reach the hotel before it gets dark. - Hava kararmadan otele varmak istiyorum.

karara varmak
find
sağ salim varmak
To safely
tadına varmak
discuss
tadına varmak
Relish, find pleasure in, get pleasure out of
üstüne varmak
provoke
amacına varmak
win through
anlaşmaya varmak
strike a balance
anlaşmaya varmak
to strike a bargain, to come to an agreement
anlaşmaya varmak
get together
anlaşmaya varmak
come to an understanding with
anlaşmaya varmak
settle with
anlaşmaya varmak
to come to an agreement
anlaşmaya varmak
come to an arrangement
anlaşmaya varmak
come to an agreement
anlaşmaya varmak
reach an agreement
ağzı kulaklarına varmak
to grin from ear to ear
bilinçine varmak
to comprehend
dili varmak
dare say
düşünceye varmak
to reach an opinion
ere gitmek/varmak prov
to marry a man
eve varmak
get home

I have to get home before it gets dark. - Hava kararmadan önce eve varmak zorundayım.

Tom was in a hurry to get home. - Tom eve varmak için acele ediyordu.

farkına varmak
wake to
farkına varmak
take notice
farkına varmak
to notice, to realize, to discover
farkına varmak
waken
farkına varmak
get wise to
farkına varmak
discern
farkına varmak
awake to
farkına varmak
become aware of
farkına varmak
awake
farkına varmak
take stock of
farkına varmak
to notice, become aware of
fenaya varmak
to get worse; to end up badly
giderek varmak (bir yere)
work up to
hâd safhaya varmak
to reach a critical stage
hükme varmak
be decisive of
hükmüne varmak
adjudge
ifrata varmak
to go to excess
ileri varmak
to go too far, go beyond the bounds of what is considered acceptable
karara varmak
come to a decision
karara varmak
rule
karara varmak
arrive at a decision
karara varmak
to arrive at a decision, reach a decision
karara varmak
make a decision
karara varmak
judge
karara varmak
determine
karara varmak
conclude
karara varmak
to reach a decision, to come to a decision
karara varmak
take a decision
kararına varmak
adjudicate
kararına varmak
adjudge
kocaya varmak
(for a woman) to marry
mutabakata varmak
1. to reach an agreement, come to an understanding. 2. to strike a bargain
mutabakata varmak
(Hukuk) to agree
olacağına varmak
to take its course
parçaları birleştirip sonuca varmak
reconstitute
rükûa varmak
to bow one's head, putting one's palms on one's knees
secde etmek/ye varmak/ye kapanmak
to prostrate oneself (while performing the namaz)
secdeye varmak
to prostrate oneself
sevinçinden ağzı kulaklarına varmak
to grin from ear to ear (in delight)
sonuca varmak
amount
sonuca varmak
reason
sonuca varmak
decide
sonuca varmak
make inferences
sonucuna varmak
to deduce
suçlu olduğu kararına varmak
bring in a verdict of guilty
tadına varmak
relish
tatına varmak
1. to enjoy (something) to the full. 2. to appreciate fully the beauty of (something)
uzlaşmaya varmak
settle on
varmak
get to

It took me two hours to get to Yokohama. - Yokohama'ya varmak iki saatimi aldı.

How long does it take to get to Vienna on foot? - Vienna'ya yürüyerek varmak ne kadar sürer?

varmak
Well then ...!/... then!: Var git! Well then go!/Go if that's what you want to do!
varmak
by the time we've reached (a specified place)
varmak
make
varmak
go into
varmak
arrive at

I want to arrive at Kennedy Airport early in the afternoon. - Öğleden sonra erken saatlerde Kennedy Havaalanına varmak istiyorum.

We must hurry if we want to arrive at the station on time. - Biz, zamanında istasyona varmak istiyorsak acele etmeliyiz.

varmak
hit
varmak
come at
varmak
come to

We have to come to some agreement. - Bir anlaşmaya varmak zorundayız.

varmak
(for a woman) to marry (a man). varan ... varan ... Here's ...!/There's ...! (followed by a number): Varan bir.Varan iki. Here's one! Here's two! Varan dört. That makes four! Var/Varın
varmak
(Hukuk) attain
varmak
get at
varmak
Just you ...!/You just ...! Var ne olacağını düşün! You just think of what'll happen then! varıncaya kadar up to, to. Varsın .... might as well: ''Ayşe gelemeyecekmiş.'' "Varsın gelmesin. Gündemde onu ilgilendiren pek bir şey yok." "It seems Ayşe can't make it." "It doesn't matter whether she comes or not. There's practically nothing on the agenda that concerns her." Varsın yetki ona resmen verilsindi. He might as well have been given the authority officially. varıncaya kadar
varmak
even: Rengin teyzeye varıncaya kadar herkes orada hazır bulunuyordu. Everybody, even Aunt Rengin, was there
varmak (birine)
marry someone
yargıya varmak
to pass judgment on
zevkine varmak
savor
zevkine varmak
savour [Brit.]
zevkine varmak
to discover the pleasure to be had from (something); to begin to enjoy (something)
üstüne varmak
lean upon
üstüne varmak
bear down on
üstüne varmak
press smb. close
üstüne varmak
a) to keep on at sb b) to attack, to assault
üstüne varmak
get at
التركية - التركية

تعريف -e varmak في التركية التركية القاموس.

varmak
Bir durumdan başka duruma geçmek
varmak
Belli bir duruma veya düzeye gelmek
varmak
Acımadan, çekinmeden yapmak
varmak
Kadın, evlenmek: "Gönül verdin derlerdi o delikanlıya / En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya."- A. M. Dıranas
varmak
Erişilmek istenen yere ayak basmak, ulaşmak, vasıl olmak
varmak
Hoş olmayan bir sona ermek: "Beni tahkir etmeye kadar varıyorsun."- P. Safa
varmak
Hoş olmayan bir sona ermek
varmak
Bir şeyi iyice anlamak veya duymak
varmak
Kadın, evlenmek
varmak
Erişilmek istenen yere ayak basmak, ulaşmak, vasıl olmak: "Köye akşama doğru ancak varabildim."- S. F. Abasıyanık
الإنجليزية - التركية

تعريف -e varmak في الإنجليزية التركية القاموس.

muvafakata varmak
Uygun görmek, onamak, kabul etmek
-e varmak
المفضلات