تعريف -e karşı في التركية الإنجليزية القاموس.
- -e karşı
- versus
- -e karşı
- {e} toward
- -e karşı
- with
- -e karşı
- for
- -e karşı
- counter to
- -e karşı
- against
- -e karşı
- to
- -e karşı
- towards
- -e karşı
- opposite to
- karşı koymak
- withstand
- karşı
- against
If God is with us, then who can be against us?
- Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?
My university friend is against terror.
- Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
- karşı koymak
- resist
It was hard to resist the impulse to wring Tom's neck.
- Tom'un boynunu sıkma dürtüsüne karşı koymak zordu.
They dug miles of underground tunnels to resist the enemy attack.
- Onlar düşman saldırısına karşı koymak için millerce yeraltı tünelleri kazdılar.
- karşı gelme
- objection
- karşı
- versus
The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
- Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.
- -e karşı önlem almak
- guard against
- karşı olan
- opposite
- her ihtimale karşı
- keeping every possibility in mind; just in case
- her ihtimale karşı
- just in case
- karşı koyamamak
- succumb
- karşı gelen
- defiant
- e karşı
- towards
- kanuna karşı gelen
- lawbreaking
- kanuna karşı gelmek
- to break the law
- karşı
- opposite; against; contrary; discordant; facing; toward, towards, to opposite side
- karşı
- opposite
They live in the house opposite to ours.
- Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.
Tom sat opposite Mary.
- Tom Mary'nin karşısına oturdu.
- karşı
- counter
He countered their proposal with a surprising suggestion.
- O, onların teklifine şaşırtıcı bir öneri ile karşılık verdi.
There was no counterevidence.
- Hiçbir karşı delil yoktu.
- karşı gelmek
- defy
- karşı ilerlemek
- stem
- karşı karşıya gelmek
- face
- karşı karşıya gelmek
- to come face to face, to come across, to meet, to face
- karşı konulamaz
- irresistible
I find him irresistible.
- Onu karşı konulamaz buluyorum.
I find them irresistible.
- Onları karşı konulamaz buluyorum.
- karşı koyamamak
- yield
- karşı koyma
- defiance
- karşı koymak
- stand up to
- karşı koymak
- fight back
You've got to fight back.
- Karşı koymak zorundasın.
We won't hesitate to fight back.
- Karşı koymak için tereddüt etmeyeceğiz.
- karşı koymak
- confront
Someone has to confront him.
- Biri ona karşı koymak zorunda.
Someone has to confront Tom.
- Biri Tom'a karşı koymak zorunda.
- karşı olarak
- contra
- karşı olmak
- be opposed to
- cesaretle karşı koymak
- brave
- (karşı cinsi) götürmek
- (Argo) get laid
- (karşı cinsi) götürmek
- (Argo) make out
- bire karşı on
- ten to one
- eve sabaha karşı gelmek
- come home with the milk
- karşı önlem
- counter measure
- karşı örnek
- counter example
- karşı örnek
- (Bilgisayar,Teknik) counterexample
- karşı-bellek
- counter-memory
- life karşı ilgi
- (Tekstil) fiber affinity
- karşı taraf
- opponent
- ayıba karşı tekeffül
- (Kanun) warranty against defects
- bire karşı bir
- a one-to-face
- buna karşı
- against it
- e karşı
- in spite of
kara rağmen hakem maçı iptal etmedi.
- etkisini aldığı şeye, karşı etkide bulunmak
- take effect on what the opposite effect has been
- karara karşı gelmek
- to object to verdict : gayrı resmi sonucu protesto etmekto appeal : temyiz etmek (hukuk)
- karısına karşı çok zâlim olan koca
- The husband was very cruel to his wife
- karşı ağırlık kulesi
- (İnşaat) Counterweight tower
- karşı durma
- oppose
- karşı koymaya hazırlanmak
- be prepared to resist
- karşı ödemeli
- (Telekom) collect call
- kesmek (karşı cinsi)
- sheep's-eyes
- kesmek (karşı cinsi)
- come-up-and-see-me-sometime-look
- kesmek (karşı cinsi)
- get-the-eye
- kesmek (karşı cinsi)
- pash-eye
- kesmek (karşı cinsi)
- googly-eyes
- kesmek (karşı cinsi)
- mash-eye
- sabaha karşı
- morning face
- (hatlarda ve bilgisayar sistemlerinde) kilitlenmeye karşı güvenli muhabere; müşt
- (Askeri) jam-resistant secure communications; joint rescue sub-center
- Askeri Mahkemeler Talimnamesi; askeri tasnif talimnamesi; mayın karşı tedbirleri
- (Askeri) Manual for Courts-Martial; military classification manual; mine countermeasures
- Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşme
- (Hukuk) United Nations Convention on the Elimination of All of Forms Discrimination Against Women
- KK İstihbarata Karşı Koyma Merkezi
- (Askeri) Army Counterintelligence Center
- Koalisyon İstihbarat Başkanlığı İstihbarata Karşı Koyma ve Beşeri İstihbarat Kar
- (Askeri) coalition Intelligence Directorate counterintelligence and human intelligence staff element
- Müşterek Karşı İstihbarat Dairesi
- (Askeri) Joint Counterintelligence Office
- Müşterek Karşı İstihbarat Destek Şubesi
- (Askeri) Joint Counterintelligence Support Branch
- Müşterek Özel Teknoloji Karşı Tedbirleri Programı Ofisi
- (Askeri) Joint Program Office for Special Technology Countermeasures
- akustik harp karşı tedbirleri
- (Askeri) acoustic warfare countermeasures
- akustik harp mukabil karşı tedbirleri
- (Askeri) acoustic warfare counter-countermeasures
- akıntıya karşı
- upstream
- akıntıya karşı
- upriver
- akıntıya karşı ilerlemek
- stem the current
- akıntıya karşı kürek çekmek
- to row against the tide
- anglikan kilisesine karşı hristiyan
- dissenter
- anglikan kilisesine karşı olma
- dissent
- aside karşı dayanıklı
- (Kimya) acidproof
- aside karşı dirençli
- (Askeri) resistance to acid attack
- askerliğe karşı kimse
- conchy
- ayaklanmaya karşı koyma, karşı isyan
- (Askeri) counterinsurgency
- açıkça karşı gelmek
- flaunt
- barışa karşı suçlar
- (Hukuk) crimes against peace
- birine karşı birlik olmak
- gang up on
- birine karşı sorumlu olmak
- be answerable to smb. for smb
- cesurca karşı koymak
- outbrave
- deniz tutmasına karşı dayanıklılık
- sealegs
- denizaltılara karşı silahlı savaş gemisi
- corvette
- denizaltıya karşı muharebe (denizaltı savunma harbi) ; ortalama yüzey rüzgarı
- (Askeri) antisubmarine warfare; average surface wind
- denizaltıya karşı muharebe komutanı
- (Askeri) antisubmarine warfare commander
- denize karşı seyretmek
- thrash
- dine karşı olan
- irreligionist
- dine karşı olma
- adiaphorism
- dosta düşmana karşı
- in front of everybody
- dosta düşmana karşı
- 1. in order to save face. 2. in front of everybody; in the eyes of everybody
- düzene karşı
- heterodox
- e karşı
- toward
- ele güne karşı
- openly
- ele güne karşı
- in view of everyone
- ele güne karşı
- in the eyes of everybody
- ele güne karşı
- 1. in front of everybody; in the eyes of everybody. 2. in order to save face
- elektronik saldırı (eski adıyla Elektronik Karşı Tedbirler (ECM)); acil faaliyet
- (Askeri) electronic attack (previously ECM); emergency action; executive agent; executive assistant
- enflasyon karşı para arzını azaltma
- disinflation
- enflasyona karşı alınan önlemler
- deflation
- etkin karşı önlem
- active countermeasure
- etkin karşı önlem
- (Bilgisayar) active countermeasures
- evliliğe karşı kimse
- misogamist
- eşit güçle karşı koymak
- counterbalance
- eşit kuvvetle karşı koymak
- equipoise
- eşit kuvvetle karşı koymak
- countervail
- eşit kuvvetle karşı koymak
- counterpoise
- fırtınaya karşı koymak
- weather a storm
- geleneklere karşı çıkan kimse
- iconoclast
- geleneklere karşı çıkma
- iconoclasm
- gemiye karşı füze savunması
- (Askeri) antiship missile defense
- gemiyi manyetik mayınlara karşı donatmak
- degauss
- gerçekle karşı karşıya gelme
- a rude awakening
- göz kamaşmasına karşı
- antidazzle
- güneşe karşı işemek
- to behave rudely to a kind person; to scorn something good through ignorance
- güvenlik karşı tedbiri
- (Askeri) security countermeasure
- hakem kararına karşı itiraz
- (Kanun) impeachment of award
- haksızlığa karşı yapılan miting
- indignation meeting
- hastaya karşı tutum
- bedside manner
- hava indirme mayın karşı tedbirler görevi
- (Askeri) airborne mine countermeasures
- hayatın güzelliklerine karşı çıkan felsefeci
- cynic
- her ihtimale karşı
- wisely
- herhangi bir ilaca karşı alerjim yok
- I'm not allergic to any drugs
- herkese karşı
- (Hukuk) erga omnes
- hileye karşı mücadele
- (Hukuk) anti-fraud capacity
- imparatorluğa karşı olan çok ulusçu bir doktrin
- Cobdenism
- inançlara karşı
- heterodox
- insanlığa karşı suçlar
- (Hukuk) crimes against humanity
- isteğine karşı gelmek
- cross smb.'s path
- içkiye karşı olma
- teetotalism
- işkenceye karşı sözleşme
- (Hukuk) convention on torture
- kanuna karşı gelme
- outlawry
- kardeşine karşı
- fratricidal
- karıştırmaya karşı
- (Askeri) anti-jam
- karıştırmaya karşı kontrol modemi
- (Askeri) anti-jam control modem
- karıştırmaya karşı koyma
- (Askeri) anti-spoofing
- karşı
- anti
In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
- Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viral diseases.
- Birçok kişi antibiyotiklerin virüs kaynaklı hastalıklara karşı etkisiz olduklarının farkında değil.
- karşı
- toward, to, for
- karşı
- against, as a cure for, as a countermeasure to
- karşı
- towards
Our feelings towards him are mixed.
- Ona karşı duygularımız karışık.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
- karşı
- against, contrary to
- karşı
- con
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
I contended against falsehood.
- Sahteciliğe karşı savaştım.
- karşı
- toward
They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy.
- Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.
My attitude towards him changed.
- Ona karşı tavrım değişti.
- karşı
- contrary
There is no evidence to the contrary.
- Hiçbir karşıt kanıt yoktur.
- karşı
- discordant
- karşı
- athwart
- karşı
- contra
The affluence of the United States is often contrasted with the poverty of undeveloped countries.
- ABD'nin zenginliği genellikle gelişmemiş ülkelerin fakirliği ile karşılaştırılır.
As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious.
- Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.
- karşı
- gainst
- karşı
- facing, in the direction of, toward
- karşı
- for
Fortunately they had no storms on the way.
- Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.
We must provide food and clothes for the victims.
- Mağdur kimselerin yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamalıyız.
- karşı
- counter-, anti-
- karşı
- opposing
I am willing to go on record as opposing nuclear tests.
- Nükleer testlere karşı açıklamaya hazırım.
Environmentalists are opposing the Keystone XL pipeline.
- Çevreciler, Keystone XL boru hattına karşı çıkıyorlar.
- karşı
- facing
Russia is facing great financial difficulties.
- Rusya büyük finansal zorluklarla karşılaşıyor.
Tom is facing a few serious problems.
- Tom birkaç ciddi sorunla karşı karşıya.
- karşı
- opponent
Lincoln welcomed his old political opponent.
- Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.
He doesn't stand a chance against his opponent.
- Onun rakibine karşı bir şansı yok.
- karşı
- opposed
I'm sorry, but I am opposed to this project.
- Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.
I'm opposed to what he said.
- Onun söylediğine karşıyım.
- karşı
- before
I've met that girl before.
- Daha önce o kızla karşılaştım.
Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town.
- Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.
- karşı
- repugnant
- karşı
- facing, opposite
- karşı akım
- countermotion
- karşı akın
- counterattack
- karşı akış
- counterflow
- karşı atak
- counterattack
- karşı atak yapmak
- riposte
- karşı atak yapmak
- counter
- karşı ateş
- counterfire
- karşı ağırlık
- counterpoise, counterweight
- karşı ağırlık
- counterweight
- karşı basınç
- back pressure
- karşı casusluk
- counterespionage
- karşı casusluk
- counterintelligence
- karşı cins
- opposite sex
- karşı cins gibi giyinen ve davranan kimse
- transvestite
- karşı cins gibi giyinme ve davranma
- transvestism
- karşı cinse ait
- heterosexual
- karşı cinse ilgi duyan
- straight
- karşı cinse ilgi duyan kimse
- heterosexual
- karşı cinse ilgi duyan kimse
- hetero
- karşı cinse özenen kimse
- transvestite
- karşı cinse özenme
- transvestism
- karşı dava
- counterclaim
- karşı dava
- cross action
- karşı dava açmak
- set off
- karşı dava açmak
- counterclaim
- karşı denge
- counter balance
- karşı devrim
- counterrevolution
- karşı duran
- opponent
- karşı durmak
- to resist, oppose
- karşı duyarlı olmak
- be liable to
- karşı emir
- counterorder
- karşı entrika
- counterplot
- karşı etki yapmak
- react
- karşı eşit kuvvet
- equipoise
- karşı gelen kimse
- dissident
- karşı gelme
- defiance
- karşı gelme
- infringement
- karşı gelme
- kick
- karşı gelme
- contravention
- karşı gelme
- protest
- karşı gelme
- resistance
- karşı gelme
- noncompliance
- karşı gelme eğilimi
- negativism
- karşı gelmek
- bridle
- karşı gelmek
- cut across
- karşı gelmek
- argue
- karşı gelmek
- go against
- karşı gelmek
- buck
- karşı gelmek
- oppose
- karşı gelmek
- transgress
- karşı gelmek
- to defy; to oppose openly
- karşı gelmek
- controvert