تعريف -e açık في التركية الإنجليزية القاموس.
- -e açık
- capable
- açık
- open
He told me to leave the window open.
- Bana pencereyi açık bırakmamı söyledi.
Twitter loves open source.
- Twitter, açık kaynağı sever.
- açık
- bare
I can barely keep my eyes open.
- Zar zor gözlerimi açık tutabiliyorum.
- açık
- clear
You must speak clearly in company.
- Şirkette açıkça konuşmalısın.
We need a clear definition of the concept of human rights.
- İnsan hakları kavramının açık bir tanımına ihtiyacımız var.
- açık seçik belirtmek
- articulate
- açık artırma
- auction
The famous oil painting was sold at the auction for 2 million dollars.
- Ünlü yağlı boya resim açık artırmada 2 milyon dolara satıldı.
Instead of preparing a dinner by candlelight, she put her boyfriend up for auction on eBay.
- Mum ışığı yanında akşam yemeği hazırlama yerine o, eBay'da açık artırma için erkek arkadaşını satışa sundu.
- açık kontenjan
- vacancy
- açık oturum
- panel
- açık oturum yönetmek
- anchor
- açık açık
- clearly
- açık
- obvious
Logic is obviously your strong point.
- Mantık açıkça senin güçlü noktandır.
It's obvious he's wrong.
- Onun hatalı olduğu açıktır.
- açık
- definite
It is definite that he will go to America.
- Onun Amerika'ya gideceği açık.
- açık alan
- concourse
- açık artırma ile satmak
- auction off
- açık deniz
- (Hukuk) high sea
- açık fikirli
- Catholic
- açık kalplilik
- candor
- açık sarı
- canary
- açık saçık fıkra
- blue joke
- açık sözlü
- blunt
- açık sözlü
- frank
Does Tom really want me to be frank?
- Tom gerçekten açık sözlü olmamı istiyor mu?
He is an extremely frank person.
- O, oldukça açık sözlü bir kişidir.
- açık tribün
- bleacher
Eventually, bleachers will be added.
- Sonunda açık tribün eklenecek.
- açık tribün
- bleachers
Eventually, bleachers will be added.
- Sonunda açık tribün eklenecek.
- ağzı açık kalmış
- stunned
Everybody was stunned.
- Herkesin ağzı açık kalmıştı.
- ardına kadar açık
- wide
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
Fadil found the door wide open.
- Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
- açık sözlü
- bluff
- açık sözlü
- forthcoming
Tom wasn't very forthcoming about what happened with Mary.
- Tom Mary ile ilgili ne olduğu hakkında çok açık sözlü değildi.
- donuk açık kahverengi
- drab
- açık oturum yöneticisi
- anchor
- açık sözlü
- outspoken
She's an outspoken person.
- O açık sözlü bir kişi.
Tom is extremely outspoken.
- Tom son derece açık sözlü.
- (telefon) açık
- off-hook
- alarm açık
- (Bilgisayar) alarm on
- açık (ifade)
- articulate
- açık (mali)
- deficit
- açık açık
- warts and all
- açık bölge
- (Matematik) open region
- açık söylemek
- speak openly
- açık uç
- (Otomotiv) open end
- açık ve kesin ifade etmek
- formulate
- açık çek
- (Ticaret) a blank cheque
- açık çek
- (Ticaret) a blank check
- açık çek
- (Ticaret) open check
- açık üniversite
- open university
- bilgisayar açık
- (Bilgisayar) on
- burnu açık
- peep toe
- daha açık
- (Bilgisayar) lighter
- futbol açık (oyuncu)
- winger
- gösterge açık
- (Bilgisayar) indicator on
- güç açık
- (Bilgisayar) power up
- halka açık
- open to public
- halka açık
- public access
- herkese açık
- (Ticaret) public
All the elements of a data structure are public by default.
- Bir veri yapısının tüm bileşenleri varsayılan olarak herkese açıktır.
A fan page is always public.
- Bir hayran sayfası her zaman herkese açıktır.
- herkese açık yarışma
- free-for-all
- hesap) açık
- deficit
- kapak açık
- (Bilgisayar) door open
- klima açık
- air conditioning on
- mülahaza hanesini açık bırakmak
- (Ev ile ilgili) I reserve my judgment
- mülahazat hanesini açık bırakmak
- (Ev ile ilgili) I reserve my judgment
- telefon açık
- off-hook
- yolun açık olsun
- god speed
- yolun açık olsun!
- all the best!
- zaten açık
- (Bilgisayar) already open
- üstü açık araba
- roadster
- açık havada et ızgarası
- barbecue
- açık (renk)
- light
- açık ara
- by far the best
- açık hava
- 1. open air, outdoor; fresh air. 2. clear weather
- açık ihale usulü
- Open tender procedure
- açık ki
- Clearly
- açık kimlik
- Clear identity
- açık mavi
- Light blue
- açık mektup
- open letter
- açık saçıklık
- obscenity
- açık söz
- deficits
- açık sözlü
- explicit
- açık sözlü
- plainspoken
- açık sözlü
- honest
- açık sözlü
- free spoken
- açık sözlü
- plump
- başı açık
- uncovered
- becerikli, açık göz (kadın)
- Gadgets, open your eyes (women)
- gelişmeye açık olmak
- to be open to development
- gözü açık
- waking
- yeniliklere açık
- open-minded
yeniliklere açık bir kişidir.
- yolu açık
- open road
- önyargısız, açık fikirli
- unbiased, open-minded
- açık açık
- without mincing matters
- açık açık
- openly
- açık açık
- outspokenly
- açık açık
- in round terms
- açık açık
- bluntly
- açık açık
- openly, baldly, frankly, straight out
- açık açık
- openly, frankly
- açık açık konuşmak
- speak bluntly
- açık açık söylemek
- make no bones of it